~~~~ Tüm diziler burada (LOST, Heroes, 24, vb)~~~~

20 Eylül 2007 Perşembe

Diyabet Sözlüğü



Alfa hücreleri: Pankreasın Langerhans adacıklarında bulunan ve glukagon üreten hücreler

Aseton: Vücut yağlardan enerji elde ettiğinde ortaya çıkan ve ketonlar olarak adlandırılan maddelerden biri

Aspartam: Düşük kalorili yoğun bir tatlandırıcı

Balayı dönemi: İnsülin tedavisine başlandıktan kısa bir süre sonra dozunun azaltıldığı dönem

Berrak insülin: Kristalize insülin

Beta blokerler: Stres hormonlarının kalp damar sistemi üzerindeki etkilerini bloke eden ilaçlar

Beta hücreleri: Pankreasın Langerhans adacıklarında bulunan ve insülin üreten hücreler

Diyabet: Yüksek kan şekeri ile karakterize pankreas rahatsızlığı

Diyabet komplikasyonları: Yeterli düzeyde kontrol edilemeyen kan şekerinin kısa ve uzun vadeli olumsuz sonuçları

Diyabetik amyotrofi: Diyabete bağlı olarak belli sinirlerin hasarı sonucu bacaklarda ağrı ve/veya güç kaybı ile seyreden nadir bir durum.

Diyabetik koma: Genellikle ketoasidoz ve bilinç kaybı ile birlikte bulunan aşırı kan şekeri yükselmesi sonucu görülen bilinç yitimi

Diyabetik nefropati: Şeker hastalığı seyrinde ortaya çıkan böbrek rahatsızlıkları

Diyabetik nöropati: Şeker hastalığı seyrinde ortaya çıkan sinir sistemi rahatsızlıkları

Diyabetik retinopati: Şeker hastalığı seyrinde ortaya çıkan göz rahatsızlıkları

Enjektör: İğne yapmaya yarayan cihaz

Fruktoz: Doğal olarak meyvelerde bulunan şeker

Gestasyonal diyabet: Gebelik sırasında oluşan şeker hastalığı

Glikojen: Karbonhidratların karaciğerde depolanma şekli

Glikolize hemoglobin: Kan şekeri kontrolünün ne kadar "yeterli" olduğunu gösteren kriterlerden biri

Glikoz: Karbonhidratların sindirimi sonu açığa çıkan bir şeker türü

Glikoz tolerans testi: Diyabet tanısı için kullanılan test

Glikozüri: İdrarda glikoz bulunması

Glokom: Göz küresinin içindeki basıncın artmasına neden olan hastalık

Glukagon: Kan şekerini yükselten ve pankreasın alfa hücrelerinde üretilen bir hormon

Hemoglobin: Alyuvarlardaki renk veren madde, glikozun bağlandığı bölüm

Hiperglisemi: Kan şekerinin yükselmesi

Hipoglisemi: Kan şekerinin düşüklüğü

Hormon:
İç salgı bezlerinden kana verilen protein yapısındaki madde

İmpotans: İktidarsızlık

İnsülin: Kan şekerini dengeleyen ve pankreasın beta hücrelerinden salınan hormon

İnsülin reaksiyonu:
Kan şekeri düşmesinin diğer adı

İntradermal: Cilt içine

İntramusküler: Kas içine

Kalori: Enerji veya ısı ölçü birimi

Ketoasidoz: İnsülin eksikliğine bağlı olarak yağların yakılmasının sonucunda keton ve asit oluşumu ile seyreden ciddi bir durum.

Keton: Enerji elde etmek üzere vücuttaki yağlar kullanıldığında açığa çıkan asit yapısındaki madde

Ketonüri: İdrarda aseton ve keton bulunması

Ketoz: Kanda keton cisimciklerinin aşırı artması

Lipoatrofi: İğne yapılan yerde yağ dokusunun azalması

Pankreas: Sindirim sistemine dahil olan ve insülin salgılayan, midenin arkasında yer alan bez

Sakarin: Kalori içermeyen sentetik bir tatlandırıcı

Sülfonilüreler: Pankreasın insülin salgılanmasını uyararak kan şekerini düşüren haplar

Tip 1 Diyabet: Yalnızca diyet veya haplarla tedavi edilmeyen insüline bağımlı diyabet

Tip 2 Diyabet: İnsüline bağımlı olmayan diyabet

Toksemi: Toksinlerin (zehirlerin) emilimi sonucunda vücudun zehirlenmesi

Gebelikte Diyabet



Gebelik ve diyabet konusu; gebelikte ortaya çıkan diyabet (gestasyonel diyabet) ve diyabetik gebe (pregastasyonel diabet) olmak üzere başlıca iki çerçevede ele alınmakta olup, bu sayıda yalnızca gestasyonel diabet üzerinde durulacaktır.

Normal seyreden gebeliklerde dahi anne adayında ortaya çıkan bazı değişiklikler, anne ve bebeğin yaşamını tehdit edebilir. Bundan dolayı anne adayının gebelik öncesinde, vücudun temel fonksiyonları ile düşüklere ve sakat bebek doğumuna neden olabilen virütik hastalıklar açısından kontrolden geçmesi hayati öneme sahiptir.

Kontrol sonrası herhangi bir tıbbi sakınca olmaması durumunda gebeliğe karar verilmesi uygun olur. Gebelik nedeni ile oluşabilecek sorunların başında diabet gelir. Basitçe ifade edecek olursak Diabetes Mellitus (şeker hastalığı) insülin salgılanması ve/veya insülinin etkisindeki yetersizlik nedeni ile ortaya çıkan, gıdalarla alınan karbonhidrat, yağ ve protein kullanımındaki bozukluktur. Gestasyonel diabet; gebelik öncesinde belirti vermeyen ancak gebelikle birlikte aşikar hale gelen diabet olarak tanımlanabilir. Gebelikte ilk üç ayın bitiminden itibaren oluşan hormonal değişiklikler sonucu vücutta, kan şekeri seviyelerinden birinci derecede sorumlu olan insüline karşı direnç gelişir. Bu direnç artışında, gebelikte yüksek miktarda salgılanan hormonlar - HPL (Human Plasental Laktojen), östrojen, progesteron, prolaktin, kortizol ve büyüme hormonu - rol oynar. Sıklığı % 1 ile 4 arasında değişen gestasyonel diabet gebelik sona erdikten sonra çoğu vakada ortadan kaybolur. Vakaların bir kısmı ise glukoz kullanımı bozuk veya diabetik olarak hayatlarına devam eder. Özetle, vakaların yaklaşık % 50’ si takip eden yıllarda diabetik olacaklardır.

Tanısal yaklaşım anne adayının risk sınıflamasına göre yapılır, anne adayları kabaca düşük ve yüksek riskli olmak üzere iki grup olarak ele alınır.

Düşük Riskli Gebeler: Ailede diabet öyküsü olmaması, 25 yaşından küçük olmak, normal kiloya sahip olmak, önceki gebeliklerinde herhangi bir sorun yaşamamış olmak.

Yüksek Riskli Gebeler: Ailede diabet varlığı, ileri yaş, şişmanlık, önceki gebeliklerinde diabet tespit edilmiş olmak, tekrarlayan düşük öyküsü varlığı, sakat ve/veya iri bebek (4000 gramın üzerinde) doğurmuş olmak.

Ne Yapmalı ?

Tüm anne adayları – risk grubuna bakılmaksızın- gebeliklerinin 24-28. haftalarında gestasyonel diyabet için tarama yaptırmalıdırlar. Bu tarama testi, günün herhangi bir saatinde gebenin aç olup olmadığına bakılmaksızın 50 gram glukoz verilerek yapılır. Glukoz alımından bir saat sonra ölçülen kan şekeri 140 mg/dl altında ise normal kabul edilir, 140 mg/dl’nin üzerinde ise 3 saatlik glukoz yükleme testi (OGTT) uygulanır, 200mg/dl’nin üzerinde ise gastasyonel diabet tanısı konur. Yükleme testi çoğunlukla; en az 3 gün serbest karbonhidratla beslenme sonrası, 100 gram glukoz verilerek, açlık ve izleyen 3 saat boyunca saat başı kan örnekleri alınarak uygulanır. Bu konuda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Amerikan Diabet Cemiyeti (ADA) ‘nın tanı kriterleri farklı olup aşağıda tablo halinde sunulmuştur. Gebe daha önce bahsedilen yüksek risk grubuna dahilse 24. haftadan önce de tarama testi yapılabilir, -bu gruba tarama testi yerine doğrudan yükleme testi de uygulanabilir. Yine, yüksek risk grubuna dahil olan gebenin 28. hafta glukoz yükleme testi normal ise 30-32. haftalarda test tekrarlanabilir.

Diyabetik gebede anne ve çocuğa ait istenmeyen bir çok sorun ortaya çıkabilir. Bunlar; anne ölümü, intrauterin bebek ölümü, düşük, polihidramniyos (çocuğun içinde bulunduğu amniyon sıvısının fazla olması), preeklampsi (tansiyon yükseliği ile seyreden ciddi bir hastalık), plesentanın erken ayrılması, doğumsal anomaliler, yeni doğan ölümü, ölü doğum sıklığında artış, annede idrar yolu ve mantar enfeksiyonları ve yeni doğanda: RDS (solunum sistemi gelişiminin olumsuz etkilenmesi), makrozomi (4000 gram üzerinde bebek ağırlığı), yeni doğan hipoglisemisi (kan şekeri düşüklüğü), hiperbiluribinemi (uazamış yeni doğan sarılığı) ve hipokalsemi (kan kalsiyum düşüklüğü) olarak sayılabilir.

Tedavi ve İzlem

Gestasyonel diabet tedavisi öncelikle tıbbi beslenme tedavisidir. Dietin kabaca % 50-55’i karbonhidrat, %30’u yağ, % 20 ‘si proteinden oluşmalıdır.Alınması gereken günlük kalori miktarı gebelik öncesi ideal kiloya göre hesaplanır ve ortalama kilo başına 25-35 kcal'dir.
Anne zayıfsa (< % 80 ideal ağırlık) 40 kcal / mevcut kg/gün
Anne obez ise (% 120-150 ideal ağırlık) 24 kcal / mevcut kg/gün
Anne morbid obezse (>% 150 ideal ağırlık) 12-20 kcal / mevcut kg/gün

Hastaların bu dönemde demir ve kalsiyum ihtiyaçları karşılanmalı, hastalar günlük aktivitelerine devam etmeli, egzersiz ve yürüyüşler ile kilo vermeye çalışmalıdır. Diet ve egzersiz ile kan şekerleri hedef düzeyde tutulamıyorsa insülin tedavisine geçilmelidir.

Hedef kan şekeri düzeyleri
Açlık 60-100 mg/dl
1. Saat tokluk 100-140 mg/dl
2. Saat tokluk 100-120 mg/dl
Gece 80-100 mg/dl
Doğum eylemi esnasında 60-100 mg/dl
HbA1C < %6

İlk üç ayda bulantı ve kusmalar varsa hipoglisemi riski artar, insülin gereksinimi azalabilir. Özellikle bu dönemde sık kan şekeri takibi yapılmalıdır. Kan şekerinin 200 mg/dl üzerinde bulunması halinde idrarda mutlaka keton bakılmalı ve pozitif saptanması durumunda doktora danışılmalıdır. Sakkarin içeren tatlandırıcılar bebek üzerinde zararlı etki yaptıkları gösterilmemiş olmakla birlikte plesentadan geçmektedir.

Aspartam içeren tatlandırıcılar plesentadan geçmediğinden rahatlıkla kullanılabilir. Gebelik süresince yetersiz karbonhidrat alımı, insülin yapıp öğün atlamak, aşırı egzersiz yapmak ve gebelik kusmaları nedenleri ile hipoglisemi görülebilir, ki bu durumda sık kan şekeri takibi ketoasidoz gibi hipoglisemiyi de önleyecektir.
32. haftadan itibaren haftada bir fetal iyilik testleri yapılmalıdır. Belirli aralıklarla ultrasonografik ölçümler ile fetüsün büyüklüğü, plasentanın durumu ve amniyon sıvısının miktarı değerlendirilmelidir.

Burada son derece önemli olan nokta gestasyonel diabet tanısı alan hastalar doğumdan sonra da izlenmeli ve doğum sonrası 6-8. haftalarda 75 gram glukoz yükleme testi ile kalıcı diabetin yerleşip yerleşmediği tespit edilmelidir.

Diyabet ve Hipertansiyon



Diabetes Mellitus’un en önemli makrovasküler komplikasyonu (büyük damar hasarı) koroner kalp hastalığıdır. Diabetik bireylerde koroner kalp hastalığı oranı, diabetik olmayan bireylere kıyasla oldukça yüksektir (% 2-5’ e karşılık % 40-50’ lere varan değerler).

Kalp damar hastalıkları özellikle kadınlarda olmak üzere her iki cinste de önde gelen ölüm nedeni olup; kadınlarda 2, erkeklerde 4 kat daha sık görülmektedir. Diabetik olguların en önemli hastalık ve ölüm nedeni yine kalp damar hastalıklarıdır. Diğer bir ifade ile, söz konusu hastaların büyük çoğunluğu kalp damar hastalıkları nedeni ile hastaneye yatmakta ve yine büyük çoğunluğu aynı nedenle hayatını kaybetmektedir. Son yıllarda yayınlanan kardiyoloji kılavuzlarında Diabetes Mellitus koroner kalp hastalığı eşdeğeri kabul edilmektedir.

Diabetik bireylerde mevcut çeşitli koroner kalp hastalığı risk faktörlerinden dislipidemi (kan yağlarının nitelik ve / veya niceliksel bozukluğu) ve hipertansiyon geri dönüşümlü risk faktörleridir. Diabet hastalarında hipertansiyon varlığı koroner kalp hastalığı riskini 3, dislipidemi varlığı ise 4 kat arttırır.

Epidemiyolojik çalışmalar diabetik olgularda hipertansiyon sıklığının diabetik olmayanlara göre yaklaşık 2 kat yüksek olduğunu göstermektedir. Tip II Diabetes Mellitus (insüline bağımlı olmayan diabet) hastalarının % 60-70’i hipertansiftir. Tip 1 Diabetes Mellitus (insüline bağımlı diabet) olgularında hipertansiyon sıklığı tip II diabetiklerden farklı olup, bu bireylerde hipertansiyon böbrek hastalığının ortaya çıkışı ve ilerlemesi ile paralellik gösterir. 20-30 yıllık diabet öyküleri olan tip 1 diabetiklerde bu oran yaklaşık % 50’dir.

Diabet genellikle hipertansiyon ve obezite ile birliktelik göstermektedir. Diabet ve hipertansiyon birlikteliğinde hedef organ hasarı belirgin olarak artar. Tip II diabet veya glukoz intoleransı (gizli şeker), hipertansiyon, dislipidemi, insülin direnci, insülin yüksekliği ve santral obezite (elma tipi şişmanlık) ile karakterize bir durum tarif edilmiştir. En yaygın kullanılan adı ile Metabolik Sendrom X denen bu sendromun parametreleri koroner kalp hastalığı için risk faktörüdür.

Diabet olgularında görülen hipertansiyon kalp damar hastalığı riskini 3 kat arttırır. Bu ölümcül ikili; ani kalp kaynaklı ölüm, koroner kalp hastalığı, kalp yetmezliği, serebrovasküler hastalık (inme vs.) ve yaygın damar hastalığı ile sonuçlanabilir. Diğer yandan diabetik nefropati ( diabet kaynaklı böbrek hasarı) ve diabetik retinopati (diabet kaynaklı gözdibi hasarı) ile sonuçlanan mikrovasküler komplikasyonlar (küçük damar hasarı) da ayrıca hastalık hali ve ölüm oranlarının artmasına katkıda bulunur.

Başta İngiltere’de yürütülmüş olan UKPDS çalışması olmak üzere yapılan pek çok çalışma bize, diabet hastalarında kan şekerini düşürmenin kalp damar hastalıklarını önlemede tek başına yeterli olmayacağını, hipertansiyon ve dislipidemi başta olmak üzere diğer risk faktörlerinin de düzeltilmesi gerektiğini göstermiştir.

Hedeflenen kan basıncı düzeyi diabetik olgularda 130 / 80 mmHg’nin altıdır. Burada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta , antihipertansif tedavinin amacının sadece kan basıncını düşürmek değil toplam kalp damar hastalığı riskini azaltmak olduğudur. Kan basıncının normal hedeflere ulaşması kalp damar hastalıkları riskini belirgin olarak azaltır. Buna ek olarak özellikle ACE I ve A2RB blokerleri (renin - angiotensin sitemini bloke eden ilaçlar) kan basıncını düşürücü etkilerine ilaveten, bu etkilerinden bağımsız olarak kalp damar hastalıkları riskini de azaltmaktadır. Yine söz konusu gruba dahil ilaçlar renoprotektif (böbrek koruyucu) etki bakımından diğer gruplara kıyasla daha üstündürler.

Özetle; diabet hastalarında temel yaklaşım kan basıncını hedef düzeylere getirmektir. Hedef kan basıncı değerlerine ulaşmak için ise hastaların büyük kısmında birden fazla ilaç kullanımına (ilaç kombinasyonuna) ihtiyaç duyulmaktadır. Bu gün için güncel yaklaşım; ilaç seçiminde renin-angiotensin sitemini bloke eden ilaçları öncelikli olarak tercih etmektir. Tedaviye bu grup ilaçlardan biri ile başlayıp kombinasyona ihtiyaç duyulduğunda diğer bir anti hipertansif eklenmesi uygun görülmektedir.

Diyabet ve Alkol



Alkol

Biz diyabetlilerde alkol alımının tamamen yasaklanmasını önermiyoruz. Bununla birlikte, alkolün etki mekanizmasını bilerek, kararında içmek, sarhoş oluncaya kadar içmemek önemlidir. Henüz kanunen alkol alacak yaşta değilseniz, alkol alıp almamanız konusunda son söz her zaman anne-babanızındır. Alkol satın alabileceğiniz yaş sınırı ülkeden ülkeye değişmektedir. Biz diyabet kliniğinde ne herhangi birşeyi yapmanıza izin vermek ne de yasak koymak durumundayız. Biz size sadece etki mekanizmalarını anlatarak özellikle nelerin farkında olmanız gerektiğini söyleyebiliriz.

Karaciğerde tıkanma


Alkol, karaciğerdeki enzimleri alkolün yıkılması ile meşgul ederek karaciğerin yeni glukoz üretimini (glukoneogenezis) etkisiz hale getirmektir. Karaciğer yine de glikojen depolarından glikoz açığa çıkabilir fakat depolar boşaldığında hipoglisemi ortaya çıkacak ve alkol alımından sonra kanda kortizon ve büyüme hormonu konsantrasyonu azalacaktır.

Her iki hormonun salınımından 3-4 saat sonra ortaya çıkan kandaki glukoz seviyesinin arttırıcı etkileri bulunmaktadır. Bu durum alkol alımından saatler sonra hipoglisemi riskinin artması riskini açıklamaktadır. Karaciğerin serbest yağ asitleri üretme yeteneği de azalacaktır. Bu biyolojik faktörlerin birlikteliği hipoglisemi riskinin alkol alımından sonra önemli ölçüde artmasına neden olur.
Alkolün karaciğerdeki glukoz üretimini bloke ettiği çok iyi bilinen bir gerçektir. Bu yemek yemeden önce bir kokteyl alınması geleneğini açıklamaktadır. Alkol karaciğeri bloke edecek, kan glukoz seviyesi hafif düşecek ve bu durum iştahın artmasına neden olacaktır. Diyabet hastalığında kan şekerinin çok düşük düzeylere düşme riski bulunmaktadır. Alkolün bu etkisi vücudunuzdaki alkolün karaciğerde parçalanması için geçen süre kadar devam eder.

Karaciğer, kg başına vücut ağırlığına göre, saatte 0.1 gr (1.5 grains) saf alkolü parçalamaktadır. Örneğin vücut ağırlığınız 70 kg (155 pound) ise, bir şişe az alkollü biradaki alkol bir saatte, 4 cl likörde 2 saatte ve bir şişe şarapta 10 saatte parçalanacaktır. Bu nedenle, eğer akşam alkol alırsanız, bütün gece ve kısmen ertesi gün hipoglisemi riskiniz olacaktır.

Diyabette alkollü olmak neden tehlikelidir?

Diyabetiniz varsa, insülininizi zamanında ve doğru dozda almak ve insülin eksikliği yada hipoglisemide kendinizi iyi hissetmediğinizi anlamanız gibi çoğu zamanda berrak düşünebilmeniz gereklidir. Eğer alkollü iseniz alkol aldıktan sonra güvenli olarak araba kullanamassınız. Alkol alımından sonra gelişen ağır hipogliseminin diyabetli gençlerde çlüme yol açtığı gçrülmüştür. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, alkolün hipoglisemideki rolünün, karaciğerin glıkoz üretim yeteneğinin kısıtlanmasından daha çok hipogliseminin saptanabilirliğinin azalmış olmasıyla ilgili olduğunu gçstermektedir.

Yapılan bir çalışmada yetişkin diyabetlilere yemekle birlikte 1 g/kg (34 grains/pound) vücut ağırlığına eş değer alkol (yemekle birlikte aparatif alkol 4 cl votka, ½ şişe şarap ve kahve ile birlikte 4 cl konyak) verilmiştir. Bir yetişkinde bu miktardaki alkolün yıkılması için yaklaşık 10 saat gerekmektedir. Bu yetişkinlerde kandaki alkol yoğunluğu en fazla yaklaşık ‰ 1 (22 mmol/L)'e ulaşmıştır. Ertesi sabah saat 10'a kadar yinelenen kan glukozu değerleri aynı kişilerin aynı miktarlarda maden suyu içtikleri kontrol günündeki çlçümlere yakın değerlerde bulunmuştur. Bu kişilerin hiç birinr hipoglisemi bulguları gçrülmemesine karşın açlık kan glukozu düzeyleri alkol alımından sonraki sabah yapılan ölçümlerden ortalama 0.7 mmol/L (13 mg/dL) daha düşüktü.

Temel kurallar

Alkol alırken her zaman bir şeyler yiyin. Ertesi günde hipoglisemi risk olacağından yediklerinizin " uzun etkili" karbonhitratlar olması gerektiğini hatırlayın. Şeker içeren alkollü içecekler (likör gibi) başlangıçta kısa bir süre kan glukoz düzeyinin yükselmesine daha sonra hipoglisemi riskinin ortaya çıkmasına neden olur. Bir kadeh biradaki karbonhidrat oranı yaklaşık bir bardak sütteki ile aynıdır.

Diyabetli bir yetişkin eğer aynı zamanda yemek yiyorsa ılımlı miktarlarda alkol alabilir. Yemekle birlikte alınan 1-2 kadeh şarap ya da 6-8 cl (1/5-1/4 sıvı ounce) likör ertesi geceki hipolisemi riskini artırmaz.

Aşırı miktarda alkol aldığınızda ne yapmalısınız?

Yatmadan önce fazladan bir şeyler yiyin. Bu durumda, birkaç saat süre boyunca kan glukozunun yavaş yükselmesini sağlayan patates kızartması (gevreği) yiyebilirsiniz. Yatmadan önceki kan glukoz düzeyi 10 mmol/L (180 mg/dL)' den daha az olmalıdır. Hipoglisemiden kaçınmak için gece yatmadan önceki insülin dozunu 2-4 ünite azaltın. Tek başınıza yatmayın - gece boyunca ciddi hipogliseminizin çıkması durumunda size yardımcı olacak birine ihtiyacınız olacaktır. Eğer eve çok geç gelirseniz anne veya babanızı durumunuzdan haberdar etmeyi ihmal etmeyin. Her ne kadar utandırıcı olsa da aslında bu sizin yaşam sigortanız olabilir. Ertesi sabah kalkar kalkmaz iyi bir kahvaltı etmeyi ihmal etmeyin. Alkol alınması halinde glukagonun kan glukozu düzeyini artırıcı etkisinin daha zayıf olacağını bilmek önemlidir. Bunun nedeni alkolün, glukaganun karaciğerdeki glukoz üretimini arttırıcı yeteneğini engellemesidir.

ORTAYA ÇIKABİLECEK PROBLEMLER


ORTAYA ÇIKABİLECEK PROBLEMLER

Ortaya Çıkabilecek Problemler

Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı) Tedavisi Sırasında Ortaya Çıkabilecek Problemler

Hipoglisemi: (Kan şekeriniz düşükse)

Kan şekerinin normal değerlerin altına düşmesidir. Başka sağlık problemi olmayan diyabetikler için kan şekerinin 70 mg/dl'nin altına inmesidir. Kan şekerinin hedef kan şekeri değerlerinin altına inmesi arzu edilmez.

Hipoglisemi;

  • İnsülin veya şeker düşürücü hapların dozlarının fazla uygulanmasına bağlı,
  • Düzenli olarak alınması gereken öğünlerin yeterince veya hiç alınmamasına bağlı,
  • Egzersiz sırasında ve sonrasında yapılan egzersizin arttırdığı enerji ihtiyacını dengeleyecek kadar ek gıda alınmamasına bağlı (egzersizin enerji tüketimini arttırıcı etkisinin 8-10 saat devam edeceğini ve bu dönemde alınan gıda miktarının arttırılması ve insülin dozunun azaltılması gerektiği unutulmamalıdır.)
  • İshal veya diğer eşlik eden besinlerin barsaktan emilmesini azaltan sağlık problemlerine bağlı

  • olarak ortaya çıkabilir.

    Hipogliseminin Belirtileri Nelerdir:

    Kan şekeriniz düştüğünde (70 mg/dl'den daha az ise) vücudunuz çoğu zaman sinyal verecektir, ancak vücudunuzun şekeriniz düştüğnde sinyal vermeyebileceğini de unutmayın.

    • Sinirlilik,
    • Titreme,
    • Yorgunluk,
    • Açlık hissi,
    • Soğuk terleme,
    • Baş ağrısı,
    • Bulanık görme,
    • Çarpıntı,
    • Dikkatinizi toplayamama

    • sizin fark edebileceğiniz belirtilerdir.

    Hipoglisemide çevrenizdekiler sizdeki aşağıdaki değişiklikleri fark edebilirler, bunları genellikle siz fark edemezsiniz.

    • Huzursuzluk,
    • Genelde sakin bir insansanız saldırgan davranışlar; sinirli, saldırgan bir insansanız sakin bir hale bürünmeniz gibi karakter değişiklikleri,
    • Dalgınlık,
    • Solukluk,
    • Saçma konuşmalar,
    • Uyku hali,
    • Uykudan uyandırılama,
    • Bayılma.

    Bu belirtilerden herhangi biri varsa kan şekerinizi ölçün, eğer kan şekerinizi ölçme imkanınız yoksa şekeriniz düştüğünü varsayarak ilave besin alabilirsiniz. Ancak belirtilerin yanıltıcı olabileceğini asla unutmayın.

    Ne yapmalı?

    Basit şeker düşmelerinde toplam 10-20 gr katbonhidrat içeren besin almak gereklidir. Bunun yarısını hızla şekeri yükseltecek çay şekeri (3 tane kesme şeker) veya glukoz tabletleri (10 gr, genellikle kutu üzereinde belirtilmiştir) ile, diğer yarısını da bir dilim ekmek içeren bir küçük sandviç ile yapabilirsiniz. Eğer 15 dk içinde kendinizi daha iyi hissetmezseniz aynı miktar besini tekrar alabilirsiniz.

    • Bazı şekerli besinler: (Her biri yaklaşık 10 gr şeker (karbonhidrat) içerir)
    • 3 kesme şeker
    • 2 tatlı kaşığı toz şeker
    • 1/2 su bardağı meyve suyu
    • 1/2 su bardağı normal kola

    Kan şekeriniz bunlara rağmen düşükse doktorunuza veya hemşirenize haber verin. Eğer hiçbirine ulaşamazsanız en yakın acil servise başvurun.

    Eğer baygın olarak bulunduysanız ağızdan bir şey verilmemesi gerekir. Acil müdahele gereklidir. Eğer Glukagen mevcutsa şekildeki (şekil veya tarif) gibi hazırlandıktan sonra cilt altına veya kas içine yapılması gerekir. 10-15 dk içinde bir değişiklik olmazsa ikinci Glukagen'i verip 112 no'lu telefondan yardım isteyiniz. Damardan şekerli serum verilmesi ve tıbbi gözlem-müdahale gereklidir. Glukagen ile ayıldıktan sonra hastanın mutlaka doktoruna haber verilmesi gereklidir. Şiddetli hipoglisemi reaksiyonları her zaman doktora bildirilmesi gereken durumlardır.

    Yanınızda şeker hastası olduğunuzu belirten, doktorunuzun, ailenizin telefonlarının yazılı olduğu bir kartı taşıyın.

    Glukagon:
    Glukagon kan şekerini yükselten bir hormondur. İnsülin kullanan şeker hastalarının ulaşılabilir bir yerde bulundurmaları gereklidir. Eğer kan şekeriniz ağızdan şekerli besinler almanıza izin vermeyecek kadar düştü ise glukagon içeren Glukagen adlı ilacın kullanılması gereklidir. Bu insülin gibi iğne olarak yapılan ve 10-15 dk'da kan şekeri yükselticiş etkisini göreceğiniz bir ilaçtır. Baygın durumda arkadaşlarınızın, iş arkadaşlarınızın, ailenizin nasıl glukagen kullanılacağını bilmeleri çok önemlidir. Şeker düşüklüğünden bayıldığınızda glukagen'in yapılması hastaneye gitmeden ayılmanızı ve ağızdan ilave şeker almanızı bu sayede tamamen düzelmenizi sağlayabilir.

    Önemli:
    Hipoglisemi düzeldikten sonra bu olayın niçin meydana geldiğini kendi kendinize sorun, geçerli bir neden bulamazsanız ilaç dozlarının azaltılması için mutlaka doktorunuza danışın.

    Hiperglisemi: (Kan şekeri çok yüksekse)

    Açlık kan şekeri normalde 70-110 mg/dl arasındadır. Kan şekerinin normal değerlerin üzerine çıkması hiperglisemi olarak adlandırılır.

    Kan şekerini neler yükseltir?

    • Şeker hastalığının tedavisi için kullandığınız ilaçları veya insülini gerektiği kadar almama veya düzenli kullanmama,
    • Diğer hastalıkların seyrinde (infeksiyon hastalıkları, iltahaplanma, soğuk algınlığı...)
    • Diyete uymama,
    • Her zaman yaptığınız egzersiz yapmama,
    • Şeker yükselten ilaçların kullanımı (Kortizol içeren ilaçlar...)
    • Almakta olduğunuz tedavinin yeterli gelmemesi. (Haplardan insüline geçmek gerekiyorsa)

    Kan şekeri yükselmesinin belirtileri nelerdir?

    • Her zamankinden daha fazla susama ve su içme,
    • Her zamankinden daha fazla acıkma ve yemek yeme,
    • Çok sık idrar yapma,
    • Gece sık olarak idrar yapmak için uykudan uyanma,
    • Cildinizde kuruma,
    • Halsizlik, yorgunluk,
    • Bulanık görme,
    • Yaraların geç iyileşmesi.

    Ne yapmalı?

    • Diyetinize ve tedavinize uyun,
    • Bol sıvı alın,
    • Kan şekerinizi ve ateşinizi düzenli takip edin,
    • Kan şekeriniz sürekli yüksek seyrediyor ve hap kullanıyorsanız doktorunuzu arayın; insülin tedavisi başlanması gerekli olabilir, eğer insülin kullanıyorsanız insülin dozlarınızı arttırmanız gerekebilir. Düzelme olmazsa doktorunuza danışın. İnsülininizin bozulmuş olabileceğini de unutmayın.
    • Ateşiniz varsa doktorunuzun sizi muayene etmesi gerekebilir.

    Hiperglisemik Komalar:

    • 1. Diyabetik Ketoasidoz:
      Daha çok Tip 1 diyabetik hastalarda insülin eksikliğine bağlı olarak gelişir. Vücudumuzun başlıca enerji kaynağı olan şeker(glikoz) insülin eksikliğinde hücre içine giremez ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjiyi üretemez. Vücudumuz insülin eksikliğinde enerji olarak yağları ve proteinleri kullanır. Bunun sonucunda vücudumuzda keton cisimleri artar ve idrara geçer, idrarda aseton çıkar. Kan şekeri ve keton cisimleri artışı ile hastanın şuuru giderek bulanır ve tedavi edilmezse koma tablosu oluşur.

      Belirtileri:

      • Çok su içme, (Her zamankinden daha fazla susama ve su içme)
      • Mide bulantısı ve kusma,
      • Çok sık idrar yapma,
      • Gece sık olarak idrar yapmak için uykudan uyanma,
      • Karın ağrısı,
      • Cildinizde kuruma,
      • Halsizlik,
      • Yorgunluk,
      • Bulanık görme,
      • Hızlı ve derin soluk alıp verme,
      • Nefesinizin çürük elma (aseton) kokması.

      Nasıl tedavi edilir?
      an şekeriniz yüksek ve idrarda keton varsa mutlaka doktorunuza haber veriniz veya en yakın acil servise başvurunuz. Bu kendi başına tedavi edebileceğiniz bir durum değildir!

    • 2. Hiperozmolar hiperglisemik nonketotik koma:
      Genellikle Tip 2 diyabetik şeker hastalarında, özellikle sıvı ihtiyacını karşılamakta zorlanan yaşlı hastalarda görülür. Kan şekeri çok yüksek değerlere çıkar, çok ağır su eksikliği vardır. Kanda ve idrarda keton cisimleri yoktur. Tedavisinin hastanede yapılması gerekir.

    Uzun Dönemde Ortaya Çıkan Komplikasyonlar

    Şeker hastalığının seyrinde, özellikle kan şekeri kontrolü sağlanamayan diyabetiklerde aşağıdaki durumlar ortaya çıkabilir.

    • Kalp krizi,
    • İnme (Felç)
    • Körlükle sonuçlanabilen göz problemleri (Diyabetik retinopati)
    • Şeker hastalığına bağlı böbrek hastalığı (Diyabetik nefropati)
    • Şeker hastalığına bağlı olarak sinirlerin harap olması (Diyabetik nöropati)
    • Periferik damar hastalığı (Bacağı besleyen damarlarda damar sertliğine bağlı daralma, bunun sonucunda dolaşım yetersizliği)
    • Diyabetik ayak problemleri ( Ayakta gelişen yaraların iyileşmemesi ve yayılması)
    • Cinsel sorunlar (İmpotans)

    Unutmayın iyi kan şekeri kontrolü sağlıklı bir hayat sürmenizi sağlar.

DİYABET KONTROLU NEDİR


DİYABET KONTROLU NEDİR

Diyabet Kontrolü Nedir ?

Şeker hastalığı olmayan insanlarda kan şekeri açlıkta 70-110 mg/dl arasında, toklukta (yemekten 2 saat sonra) 140 mg/dl'nin altındadır.

Diyabet tedavisinde de hedef kan şekeri değerlerinizi normal sınrlarda tutmaktır. Kan şekeri düzeyinizi normal sınırlara yakın değerlerde tutmanız, ilerleyen zaman içinde diyabetle ilişkili sağlık sorunlarından sizi uzak tutacaktır.

Kan şekeri değerleri ve diyabet kontrolü

Aç karnına Yemeklerden 2 saat sonra HbA1C
İdeal-Normal Bireyler 110 mg/dl'e kadar 140 mg/dl'e kadar %6'a kadar
Diyabetik hastalar için hedef değerler 80-120 mg/dl 100-140 mg/dl %7'e kadar

Yukarıdaki hedefler şeker hastalığı ile birlikte başka sağlık problemi olmayan hastalar için belirtilmiştir. Sizin ideal kan şekeri hedeflerinizin ne olması gerektiğini doktorunuza danışmalısısnız.

EGZERSİZLER


EGZERSİZLER

Uygun fizik aktivite sağlık problemi olan veya olmayan herkesin sağlığı için iyidir. Şeker hastalarında egzersiz kan şekerinizi daha iyi kontrol altında tutmanızı sağlar. Aktivite vücuttaki şekerin daha hızlı tüketilmesini sağlar. Fazla kilolarınızdan kurtulmanıza yardımcı olur. Kendinizi daha iyi hissedersiniz.

Egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışarak tıbbi kontrolden geçmelisiniz.Yapmak istediğiniz egzersiz programını kısıtlayabilecek bir sağlık probleminizin olup olmadığını sormalısınız. Eğer insülin veya şeker düşürücü hap kullanıyorsanız egzersiz sırasında veya sonrasında kan şekerinizin düşebileceğini mutlaka aklınızda tutarak bunun için önleminizi alın. (Bkz Önlemler) Egzersiz olarak saymadığınız günlük işleriniz bile enerji tüketiminizin artmasına yol açarak kan şekerinizi düşürebilir. Örneğin alışveriş yapmak, bahçede çalışmak, uzun yürüyüş yapmak, yüzmek, dans etmek, ev işleri...

Yürüyüş (yapabildiğiniz kadar tempolu) en uygun egzersizdir. Bunun için bütün ihtiyacınız bir çift lastiği sıkmayan pamuklu çorap ve ayağınıza iyi uyan, vurmayan bir çift ayakkabıdır.

Yapılacak egzersize ve kan şekeri değerlerinize göre hipoglisemi yaşamamak için ek gıda almanız gerekebilir. Kan şekeri değerlerinize ve yapacağınız egzersizin şiddetine göre ilave olarak almanız gereken besinler tabloda gösterilmiştir. ( 1ekmek= 1 dilim ekmek veya yerine yiyebileceğiniz bir besin. Besin değişim tablosunda eşdeğer yiyecekler gösterilecektir)

Egzersiz Tipi Kan Şekeri (mg/dl) Eklenecek Besin Örnek Gıda
Kısa süreli(30 dk.dan az) ve hafif-orta şiddette egzersiz (1-2 km yürümek, bisiklete binmek...) 100'ün altında 25 gr karbonhidrat 1 ekmek ve bir meyve
100-180 arası 10-15 gr karbonhidrat 1 ekmek veya 1 meyve
180-240 arası Ek gıda gerekmez Ek gıda gerekmez
30-60 dk arası orta şiddette (tenis, yüzme, koşu, bisiklete binme, bahçede çalışmak, voleybol...) 100'ün altında 25 gr karbonhidrat 6 gr protein 1 ekmek, 1 meyve ve 1 et, yarım saat sonra 1 meyve
100-180 arası 15 gr karbonhidrat 6 gr protein 1 ekmek ve 1 et
180-240 arası 10-15 gr karbonhidrat 1 ekmek veya 1 meyve
30-60 dk arası şiddetli (futbol, basketbol, zorlu bisiklet veya yüzme) 100'ün altında 30-40 gr karbonhidrat 20 gr protein 2 ekmek, 2 et, ve 1 meyve
100-180 arası 15-20 gr karbonhidrat 6 gr protein 2 ekmek ve 1 et
180-240 arası 10-15 gr karbonhidrat 1 ekmek veya 1 meyve
60-120 dk şiddetli (futbol, basketbol, zorlu bisiklet veya yüzme) 100'ün altında 50 gr karbonhidrat 20 gr protein 2 ekmek, 2 et, 1 süt ve 1 meyve
100-180 arası 25-50 gr karbonhidrat 6 gr protein 1 ekmek, 1 et ve 1süt veya 1 meyve
180-240 arası 10-15 gr karbonhidrat 1 ekmek veya 1 meyve

Çok Önemli !
Kan şekeriniz 250 mg/dl 'den fazla veya idrarda ketonunuz varsa egzersiz yapmayın.

DİYABET VE KALITIM

Diyabete Bağlı Gelişen Bazı Göz Problemleri

Ben diyabetliyim çocuklarım da diyabetli olur mu?

Diyabetli bir anne veya babanın zaman zaman aklına gelip tedirgin olmasına yol açan önemli sorulardan biri çocuklarınızda da diyabetin gelişip gelişmeyeceğidir. Bu bazen çocuk sahibi olma planlarını da etkileyebilen bir soru olabiliyor. Aşağıda bununla ilgili sizleri aydınlatacak bir yazı var:

Diyabet genetik olarak geçen bir hastalık. Ancak bu geçiş şekli çok basit değildir.

Kalıtımda birçok karışık mekanizma rol oynamaktadır. Bazı insanlar genetik olarak diyabete daha yatkın doğarlar.

Tip 1 ve Tip 2 diyabetinin ortaya çıkmasında değişik nedenler rol oynayabilir. İki faktör önemlidir. Birincisi hastalığa kalıtımsal olarak meyilli olmanız, ikincisi çevrenizdeki bazı faktörlerin diyabet gelişimini tetiklemesidir. Genler tek başına yeterli değildir. Bunun bir kanıtı tek yumurta ikizleridir. Aynı genlere sahip olmalarına rağmen, ikizlerden biri Tip 1 diyabetli ise diğerinin Tip 2 diyabet olma olasılığı % 50'dir. İkizlerden birinin Tip 2 diyabetli olması durumunda ise diğerinin Tip 2 diyabet olma olasılığı % 75'tir.

Tip 1 diyabet

Bir çok vakada insanlar risk faktörlerini ebeveynlerinden kalıtımsal olarak alırlar. Araştırıcılar, genetik olarak risk altındaki bireylerin büyük bir bölümünde Tip 1 diyabetin gelişmediğini fark etmişler ve çevredeki faktörlerin neler olduğunu bulmaya çalışmışlardır. Tetikleyici faktörlerden birinin soğuk hava koşulları olabileceği düşünülmüştür. Çünkü Tip 1 diyabetin soğuk ülkelerde ve kışın yaza oranla daha sık geliştiği gösterilmiştir. Diğer bir tetikleyici etken virüslerdir. Diyetin de rol oynayabileceği düşünülmektedir. Çünkü Tip 1 diyabet, anne sütünü uzun süre alan veya daha geç aylarda katı yiyeceklere geçen çocuklarda nispeten az görülmektedir.

Bir çok insanda Tip 1 diyabetin gelişmesi uzun yıllar almaktadır. Araştırmalarda Tip 1 diyabetli hastaların yakın akrabalarının bir kısmında otoantikorların (vücudun kendi hücrelerini yabancı kabul edip onları yok etmek için geliştirdiği savunma maddeleri) varlığı gösterilmiştir. İlerleyen yıllarda otoantikor pozitif olan kişilerde yüksek oranda diyabet geliştiği görülmüştür. Bu nedenle Tip 1 diyabetlilerin, 5 - 40 yaş arası birinci derece akrabalarında otoantikor varlığı araştırılmalıdır.

Tip 2 diyabet

Tip 2 diyabet, Tip 1'den daha kuvvetli bir genetik zemine sahiptir ve ek olarak çevresel faktörlere daha bağımlıdır.

Ailesinde diyabet sıklığı, Tip 2 diyabet için risk faktörlerinin başında gelmektedir. Amerikalı ve Avrupalılar liften fakir, çok yağlı ve karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmekte ve çok az egzersiz yapmaktadırlar. Dolayısıyla Tip 2 diyabet bu ülkelerde daha sık görülmektedir.

Şişmanlık Tip 2 diyabet için çok kuvvetli bir risk faktörüdür. Özellikle uzun zamandır fazla kilolu olanlar için risk artmaktadır.

Hamileliklerinde diyabet ortaya çıkan (gestasyonel diyabet) kadınların genellikle ailesel diyabet hikayeleri (özellikle anne tarafında) vardır. İleri yaşta hamile kalan ve aşırı kilolu kadınlar gestasyonel diyabete daha yatkındır.

Tip 1 diyabet ve çocuğunuzun riski

Bu konuda yapılan çok az çalışma mevcuttur ve bunlardan elde edilen bilgilerde çok yeterli değildir. Bu yetersiz çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre eğer Tip 1 diyabetli bir baba iseniz, çocuğunuzun diyabetli olma riski 17'de 1'dir. Eğer Tip 1 diyabetli anne iseniz ve çocuğunuzu 25 yaşından önce doğurduysanız, çocuğunuzun riski 100'de 1'dir. Eğer 11 yaşınızdan önce diyabet olmuşsanız, çocuğunuzun diyabetli olma riski daha geç yaşlarda diyabet gelişen kadınlara göre 2 kat daha fazladır. Eğer siz ve eşiniz Tip 1 diyabetli iseniz, risk 10'da 1 ile 4 arasındadır. Bazı testler riskin ne kadar olduğunun belirlenmesine yardımcı olabilir. Örneğin birçok Tip 1 diyabetli HLA-DR3 ve HLA-DR4 doku grubu genlerine sahiptir. Eğer siz ve çocuğunuz aynı genleri taşıyorsanız çocuğunuzun riski daha yüksektir.

Tip 2 diyabet ve çocuğunuzun riski

Tip 2 diyabet aile içinde yaygındır. Bu, genellikle çocukların, ebeveynlerinin yeme alışkanlığını ve yaşam tarzını benimsemelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun yanında genellikle uygun zemin de mevcuttur. Eğer Tip 2 diyabetliyseniz ve bu 50 yaşından önce tespit edilmişse çocuğunuzun diyabet riski 7'de 1, eğer 50 yaşından sonra tesbit edilmişse risk 13'te 1'dir. Eğer hem eşiniz hem de siz Tip 2 diyabetli iseniz risk 2'de 1'dir.

Riskin anlamı nedir?

Risk sadece olasılıklardan ibarettir ve kesin değildir. Bu yüzden düşük riske rağmen bir hastalığa yakalanabilir veya yüksek riske rağmen o hastalığa maruz kalmayabilirsiniz. Örneğin sigara içenlerin akciğer kanseri olma riskleri yüksektir. Fakat bazı sigara içenler hiçbir zaman akciğer kanserine yakalanmazlar. Bu faktörlerin hepsi çocuğunuzun yüksek risk altında olması durumunda bile diyabet gelişmeyebileceğini göstermektedir.

Şimdiye kadar bir çalışmaya katıldınız mı?

İnsanlarda diyabetin nasıl ortaya çıktığını, nasıl geçtiğini öğrenmek için birçok araştırma yapılmaktadır. Birgün sizin veya ailenizden bazı bireylerin bu tip araştırmalara katılması gerekebilir veya bunu siz talep edebilirsiniz. Diyabetin genetiğini inceleyebilmek için birçok çalışma yöntemleri uygulanmaktadır. Bazı araştırmacılar, Tip 2 diyabetli sayısı fazla olan aileler üzerinde çalışmaktadırlar. Buradaki amaç hangi genlerin Tip 2 diyabet ile bağlantısının olduğunu tespit etmektir. Diğer bir grup araştırıcı Tip 1 diyabetli hastaların yakınlarının kanlarında pankreasa karşı vücut tarafından oluşturulan antikorlara bakmışlardır. Bu sayede diyabet gelişme riski yüksek kişileri saptayabilmektedirler. Bu güne kadar olduğu gibi, bundan sonra da diyabet hakkında daha fazla bilgi edinmek için yapılmakta olan çalışmalar gelecekte diyabetin daha iyi tedavi edilebilmesini ve diyabetten korunmayı sağlayacaktır.

Genetik danışma

Eşlerden birinin diyabetli olması durumunda, çoğu kez evlenmeden önce genetik danışmanlık servislerinin çiftlere yol göstermesi gerekir. Özellikle eşlerden bayan olan Tip 1 diyabetli ise böyle bir sorun gündeme gelir, çünkü bu vakalar çocuk sahibi olmak için uygun yaşlardadır. Günümüzde çocuk sahibi olmayı planlayan Tip 1 diyabetli kadının, başka bir sağlık sorunu yoksa , uygun izlemlerle çocuk sahibi olmasına engel bir durum yoktur. Bu risk hem anne hem de baba için oldukça düşük olmasına rağmen, tip 1 diyabetli bir annenin çocuğunda Tip 1 diyabet gelişme riski, diyabetik babanın çocuğunun riskine oranla daha düşüktür.

Ancak, burada unutulmaması gereken en önemli konu, çocuk sahibi olmayı planlayan kadının gebe kalmadan önce, diyabetinin iyi ayarlanmasıdır. Zira, şekeri iyi ayarlanmamış diyabetik kadının gebe kalması durumunda doğacak çocukta sakatlık gelişme riskinin yüksek olacağı bilinen bir gerçektir. Ancak hamilelik öncesi kan şekeri kontrolü uygun olan ve hamilelik süresince de kan şekeri kontrolü uygun şekilde sağlanan hastalarda bebeğin sağlıklı olma olasılığı diyabeti olmayan kadınlardan farklı değildir.

Diyabetin ayarlı olup olmadığı HbA1c adı verilen test ile ve günlük yapılan kan şekeri ölçümleri ile anlaşılabilir. HbA1c'nin %7'nin altında olması gerekir. Bu şekilde gebe kalan anne adayının gebelik boyunca çok sık kontrol muayenelerine gelmesi, bu arada bebeğin gelişmesinin yakın takibi ve annede komplikasyonlar yönünden en gerekli incelemelerin (göz muayenesi, kan basıncı, mikroalbuminüri ölçümü v.b.) yapılması ihmal edilmemelidir.

DİYABETİK RETİNOPATİ

Diyabet,hastalarda bazı göz bozukluklarına zemin hazırlar. Örneğin göz tansiyonu (glokom) ve katarakt (göz merceğinin bulanıklaşması) şeker hastalarında normalden iki kat daha fazla görülmektedir. Fakat en önemli göz bozukluğu diyabete bağlı `retinopati´dir (Gözün görmemizi sağlayan tabakasının diyabete bağlı hasar görmesidir). Diyabete bağlı retinopati (diyabetik retinopati = kısaca DR ),tüm dünyada görme kaybı yapan nedenlerin başında gelmektedir.Her yıl dünyada 25000 şeker hastasını kör bırakmaktadır..Kör olma riski şeker hastalarında şeker hastası olmayanlara göre 25 kat daha fazladır (Prevent Blindness America).Diyabetik retinopati,şeker hastalarının yaklaşık yarısında hafif ya da şiddetli düzeyde görülür.Bu nedenle birçok kliniğin birlikte yürüttüğü çok merkezli çalışmalarla hastalığın nasıl ilerlediği,risk faktörleri ve tedavi yöntemleri incelenmektedir.

Diyabetik retinopati (DR) görülme sıklığı tip 1 diyabette 0-4 yaş arasında %0-7, 5-9 yaşlar arasında %,10-16 yaşlar arasında `-71, 17-50 yaşlar arasında  oranlarındadır. Şeker hastalığındaki retina bozukluğu retina kan dolaşımındaki değişikliklere bağlıdır. Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber damar çeperinden sızıntı ya da kanlanma bozuklukları bu duruma yol açmaktadır. İlkin gözün ağ-tabakasında (retina) noktasal ve daha büyük kanamalar,mikro-anevrizmalar (baloncuklar) ve damarlardan sızıntılar görülür.Daha sonra bunlar kanama eğilimli yeni kılcal damarların gelişmesine yol açarlar.Bu damar gelişimleri yaklaşık 13-15 yıl sonra ortaya çıkmaya başlar. 26-50 yaşlar arasında,hastaların &'sında göz bulguları artık gelişmiştir.15 yaşında sonra pubertenin (buluğ çağında) de hormonal etkileriyle,tip 1 diyabette retinopati sıklığı hızla artacaktır.

Tip 2 diyabette is retinopati görülme sıklığı yine hastalığın süresiyle doğru orantılıdır ama bazen diyabetik retinopati hastalığın ilk belirtisi de olabilir. Bunun nedeni diyabetin henüz klinik olarak anlaşılamadan yıllarca sürmüş olmasıdır. Tekrar vurgulamak gerekirse diyabetik retinopati,, diyabet henüz fark edilmeden ortaya çıkmış olabilir.

Bazı önemli noktaları şu satırbaşları ile özetleyebiliriz:

Hipertansiyonun kontrolu:

Bir klinik çalışmada,insüline bağımlı diyabetiklerde sistolik (büyük) tansiyonun yükselmesi DR olasılığına işaret etmekte,diastolik(küçük) tansiyonun yükselmesi ise DR nin ilerlemekte olduğunu göstermektedir.Kronik hipertansiyonlu hastalarda damarlar giderek daralacak,bu da retinanın kanlanmasını bozarak yeni damar oluşumlarına zemin hazırlayacaktır.Ayrıca diyabetiklerde felç,kalp ve böbrek hastalıkları da sık görüldüğü için tansiyonun kontrolü ayrıca önem taşımaktadır.

Kan şekerinin kontrolü:

Bugün bu konuda kesin bir sonuca varılmamakla birlikte,şeker hastalığının başında kan şekerinin sıkı bir şekilde düzenlenmesi yararlı olabilir.Fakat geri dönüş noktası aşıldıktan sonra o kadar çok hormonal,biokimyasal ve hemodinamik etkiler görülmektedir ki,artık hiçbir sıkı şeker ayarlaması olayı geri çeviremez.

Gebelik:

Gebelikte retinada yeni kılcal damarların oluşması hızlanır ve şekerin kontrolü zorlaşır. Bu nedenle hamilelikte 2 ayda bir göz muayenesi tekrarlanmalıdır.Fluorescein anjiografinin bebek üzerince olumsuz etkisi olduğu ispatlanmamakla beraber mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.

Tedavi:

Şeker hastalığına bağlı retinopatide başlıca tedavi lazer uygulamasıdır. Sızıntı yapan baloncuklar kapatılır ve gözün kansız kaldığı için beslenemeyen kısımları lazer ışınlarıyla yok edilir.Lazer tedavisi kaybolan görmeyi geri getirmemekle birlikte 2 yıl içindeki görme kaybını anlamlı derecede azaltmaktadır(P oranında).Lazer tedavisine gerek duyulup duyulmadığı muayenelerde doktorunuz tarafında söylenecek,gerekli olgularda lazer tedavisine rehber olmak üzere göz damarlarının filmi çekilecektir (Fluorescein anjiografi=FFA).Eğer göz içinde görüşü engelleyen yaygın kanamalar varsa ya da yeni damar oluşumları büzülerek retina tabakasını yerinden ayırdıysa,vitreoretinal cerrahi gerekebilir.Bütün bu girişimlerin amacı yalnızca oluşabilecek kalıcı görme retina kaybını en azına indirgemektir. Her muayenede göz tansiyonu da bir bütün içinde değerlendirilmektedir.Çeşitli ilaçlar ve ameliyatlarla göz tansiyonu kontrol altına alınmakta ve gerekli tavsiyelerde bulunulmaktadır.Kataraktlar şeker hastalarında şeker hastaları olmayanlara göre iki kat sık görülmektedir.Bazı kez gözün lazer tedavisinin yapılabilmesi için kataraktın alınması gerekmektedir.Ayrıca katarakt ameliyatından sonra DR 'nin hızlanabileceğinden kontrollere çok önem verilmesi gerekmektedir.

Ne yapmalı:

Hastalığın önlenebilmesi için kan şekerinin ve kan basıncının iyi kontrolü ve düzenli kontrol en önemli koruyucu tedavidir. Üstelik anlaşılacağı gibi,şeker hastalığına bağlı görme bozuklukları oluşuna kadar beklemek de görme kayıplarının geri döndürülemeyecek düzeye kadar ilerlemesine yol açacaktır. Şeker hastalığına bağlı kanama ve sızıntılar keskin görmeyi sağlayan makula (sarı leke) dediğimiz noktada olmadıkça hastanın bunu farkederek doktora gitmesi imkansızdır.Yapabilecek tek şey düzenli aralıklarla,hiçbir belirti olmasa da,en az 6 ayda bir göz muayenesi olmaktır. Eğer göz dibinde bir bozukluk saptanırsa muayene aralıkları kısaltılacak ve gerekirse lazer tedavisi önerilecektir. Diğer göz bozuklukları da muayenelerde ayrıca ele alınacaktır.

Diyabetik Ayak Yaraları

Diyabetik Ayak Yaraları

Diyabetin tedavisinde tıptaki bilgi ve teknolojideki hızlı ilerlemeye rağmen diyabetik ayak problemleri önemli bir sağlık sorunu olarak karşımızda durmaya devam etmektedir. Diyabetik ayak yaraları önemli bir hastalık, ölüm ve ekonomik kayıp nedenidir. Diyabete bağlı hastane yatışlarının en sık nedenidir. Yaşam boyu diyabetik ayak geliştirme riski %25’tir ve her 30 saniyede bir dünya üzerinde bir yerlerde diyabete bağlı uzuv kaybı gelişmektedir. Dünya genelinde travma dışı nedenlere bağlı ayak kesilmesi (amputasyon) sebepleri arasında diyabet birinci sırada yer almaktadır ve tüm amputasyonların %25-90’ını kapsamaktadır. Diyabetik bir bireyin yıllık ayak ülseri geliştirme riski %2-6, sıklığı %3-8’dir. Tekrarlama riski 1. yılda %34, 3. yılda %61, 5. yılda %70’tir. Ortalama iyileşme süresi 11-14 haftadır ve yıllık ayak kesilmesi (amputasyon) oranı %15’tir. Diyabet için yapılan harcamaların %20’si ayak problemleri için olmaktadır. Buna karşın sadece iyi bir hasta eğitimi ve bakım ile kolaylıkla önlenebilen tek diyabet komplikasyonudur.

Sebebi

Diyabetik ayak ülserlerinin ana nedeni damarsal problemlerden kaynaklanan nöropati (sinir hasarı) ve/veya iskemi (kanlanma azalması) dir. Diyabet tanısı konduğu anda hastaların %10’unda nöropati veya vasküler hastalık mevcuttur. Tanı konduktan sonraki ilk bir yıl ayak ülserleri ve amputasyon için en riskli dönemdir. Nöropatiye bağlı ülserler en sık görülen şekildir ve duyusu azalmış ayağa uygunsuz mekanik yük binmesi neticesinde doku hasarı oluşması ile meydana gelir. Azalmış duyu hissi sonuçta dokunma, derin basınç, ısı ve eklem pozisyon algılamasında azalmaya yol açar. Periferik damar hastalığı diyabette özellikle diz ve topuk arasındaki damarları etkiler. Kan akımı azalmış ve yeterince beslenemeyen dokunun mekanik hasarı kolaylıkla iskemik ülser açılmasına neden olmaktadır. Otonom sinir hasarı ayakta terlemeyi azaltarak ayağın kurumasına ve derinin çatlamasına neden olarak enfeksiyon girişine ve yayılmasına zemin hazırlar.

Ülsere neden olan ayak hasarı travma (delici bir obje üzerine basmak), tekrarlayan (çıplak ayakla yürümek veya uygunsuz ayakkabı) veya sürekli (uzun süreli basınç uygulanması-yatağa bağımlı hastalarda topuk sürtünmesi) bir mekanik stres neticesinde gelişir. Yanıklar, böcek sokmaları veya hayvan ısırmaları gelişmekte olan ülkelerde diğer nedenler arasındadır. Eklem hareketinde azalma, ayakta oluşan nasırların uygunsuz tedavisi, kötü ayak hijyeni ve ayakta şekil bozuklukları diğer nedenleri oluşturmaktadır.

Yara İnfeksiyonu

Diyabetik ayaklı hastaların hepsinde infeksiyon gelişmese de hem hastanın ayağını hem de yaşamını tehdit eden önemli bir durumdur. Açık yaraların hepsi mikroorganizmalar için giriş kaynağıdır. İnfeksiyon klinik olarak iltihaplı akıntı, kızarıklık, ısı artışı, hassasiyet veya ağrı şeklinde tanımlanmaktadır. Diyabetik ayak infeksiyonlarının çoğunda ateş olmaz.
İnfekte bir yara varlığında mutlaka doku kültürü alınmalı ve iyi bir pasuman yapılmalıdır. Gerektiğinde yabancı cisim, dokuda gaz birikimi ve kemiğe yayılımın tespiti için röntgen filmi veya daha ileri görüntüleme teknikleri kullanılabilir.

Tedavi

Diyabetik ayak tedavisi bir ekip işidir ve bu konuda deneyimli bir merkezde yürütülmelidir. Bu takım başında bir endokrinolog veya diyabet tedavisi konusunda deneyimli bir iç hastalıkları uzmanı olmak üzere ortopedist, plastik cerrah, damar cerrahı, dermatolog, radyolog, diyabet hemşiresi ve ayak bakım uzmanından oluşur. Bu ekip başta iyi bir kan şeker kontrolü olmak üzere yara tedavisinde lokal yara mücadelesi, uygun antibiyotik tedavisi, damar problemlerinin tespiti ve tedavisini yürütmelidir.

Tedavinin ilk basamağında acil tedaviye ihtiyaç olup olmadığı iyi belirlenmelidir. Acil tedaviye ihtiyaç duyulan durumlar:

1. Ayağın kızarması ve şişmesi
2. Ayakta infeksiyon, renk bozukluğu, cilt altında gaz birikimi
3. Ayak cildinde pembeleşme, nabız alınamaması, kangren varlığı

Acil tedavi mutlak yatak istirahati, damardan uygun antibiyotik kullanımı, iyi kan şekeri kontrolü, infekte ve nekrotik dokuların uygun cerrahi yöntemlerle tedavisi ve pansumanını içermektedir.

Uzun dönemli tedavide infeksiyon ve yara bakımı yanında ağırlığa karşı gelen yükün azaltılması önemli bir yer tutmaktadır. Hastalar yara oluşan ayak üzerine mümkün olduğunca basmamalıdır, yeterli topuk desteği ile beraber yatak istirahati yaparak basınç azaltılmalıdır. Varsa nasırlar uzman ekip tarafından temizlenerek altındaki dokuya pansuman yapılmalıdır. Uygun antibiyotik tedavisi haftalarca sürebilir. Cerrahi tedavi ile ayaktaki şekil bozukluklarının düzeltilmesi yara iyileşmesini sağlar ve yeni yaraların açılmasını engeller.

Ayrıntılı damar değerlendirmesi kangren ile gelen tüm hastalarda şarttır. Diyabetik hastaların damar lezyonları genellikle birkaç seviyede birden olur. Bu damar daralmalarının tespitinde öncelikli yöntem doppler ultrasonografi ve anjiyografidir. Tedavisinde damarın anjiyografi sırasında genişletilmesi (anjiyoplasti) veya bypass cerrahisi kullanılır. Her iki tedavi şeklinin başarı oranları birbirine benzerdir. Bunların yanında sigaranın bırakılması, beslenme düzenlemesi, kolesterol düzeylerinin düşürülmesi, kan basıncı ve kan şekerinin iyi kontrolü bu tedavilerin başarısını doğrudan etkilemektedir.

Tüm bu tedavi yöntemlerine cevap alınamıyorsa veya ayak başlangıçta çok kötü durumdaysa tek tedavi şansı ayağın kesilmesi (amputasyon) olabilir. Zamanında yapılan müdahaleler hastanın yaşamını kurtarabilir.

Önleme

Ayaklarda yara açılmasını engellemek için uyulması gereken bazı kurallar vardır:

1. Ayaklar her gün muayene edilmelidir.
2. Sabun ve ılık su ile ayaklar hergün yıkanmalı ve uygun nemlendirici kullanılmalıdır.
3. Ayakkabılar giyilmeden önce içi kontrol edilmelidir.
4. Ayak ölçüsüne uygun ayakkabı alınmalıdır.
5. Parmakların rahat hareket ettiği içi geniş, bağcıklı ayakkabılar tercih edilmelidir.
6. Ayak ısı kaynaklarından uzak tutulmalıdır (ateş, radyatör, sıcak su torbası)
7. Evde ve dışarıda yalınayak dolaşılmamalı, önü kapalı ayakkabılar tercih edilmelidir.

Sonuç Olarak;

Ayak problemleri önlenebilir diyabet komplikasyonlarındandır. Hastaları gelişebilecek potansiyel problemler konusunda bilgilendirmek ve eğitmek önlemin temelini oluşturmaktadır. Diyabetik ayak yarası oluşmuşsa tedavisi uzman bir ekip tarafından yürütülmelidir.

17 Eylül 2007 Pazartesi

YAPAY TATLANDIRICILAR

Diyabet kan şekeri yüksekliği ile seyreden metabolik, karmaşık bir hastalıktır. Bu nedenle tedavide esas amaç hastaların kan şekeri düzeylerini hedefe değerlere ulaşmasını sağlamaktır. Diyabetik bir hastada kan şekerini hedef düzeylere getirmek için yapılması gereken ilk şey hastanın günlük ihtiyacı olan enerjiyi verecek miktarda gıda almasını sağlamak ve çay şekeri gibi basit, rafine, kolay sindirilebilir, çabuk emilebilir şekerlerden uzak durmasını sağlamaktır. Tedavide her ne kadar şeker kısıtlaması yapılsa da diyabetik bir hasta günlük aldığı enerjinin yaklaşık olarak %50’lik bir kısmını yine şekerlerden sağlamaktadır. Ancak bu şekerler, gıdalarda bulunan kompleks, sindirimi süre gerektiren şekerleri olup, vücuda alındıklarında çay şekeri gibi hızla emilmez ve kan şekerini hızla yükseltmezler.

Günümüzde “şekersiz”, “diyet” gibi birçok ön isimlerle satılan birçok gıdanın (bisküvi, kola, reçel, ciklet vs.) içerisinde düşük kalori içeren ya da kalori içermeyen yapay tatlandırıcı denilen maddeler kullanılmaktadır. Bunun dışında diyabetik hastaların günlük gereksinimlerinde kullanılmak üzere (çay, tatlı vs.) değişik yapay tatlandırıcılar pazarda mevcuttur. Tatlandırıcıların, hem hastaların diyete uyumunu arttırarak, hem de gereksiz kalori almasına engelleyerek, sonuçta kilo alımına engel olacak ve kan şekeri regülasyonun sağlanmasına katkısı olacaktır. Günümüzde milyonlarca insan diyabet ya da şişmanlık nedeniyle tatlandırıcı kullanmaktadır.

Bu yazımızda diyabetik hastaları ülkemizde bulunan yapay tatlandırıcılar hakkında bilgilendirmek amaçlanmıştır.

Yapay tatlandırıcılar

Yapay tatlandırıcılar, normal şekere göre 160 ile 13000 kat daha fazla şeker tadı verirler. Çok az kalori içermeleri, vücuda alındıklarında çok az bir kısmının emilmesinden dolayı “düşük kalorili” veya “kalorisiz yapay tatlandırıcılar” olarak adlandırılırlar.

+=+67

Yapay tatlandırıcılar başlıca iki guruba ayrılırlar:

1. Kalorili tatlandırıcılar:

Bu gurup tatlandırıcıların enerji değeri vardır, ancak gram başına oldukça az kalori içerirler. Fazla miktarda alındıklarında kan şekerini yükseltebilirler. Bunlardan meyve şekeri (fruktoz) balda ve meyvede bulunur. Kek, pasta yapımında kullanılan tatlandırıcılar fruktozdur. Şeker alkolleri normal şekere göre %50-92 arasında tatlıdırlar ve paketlenmiş gıdalarda bulunurlar. Bunlara örnek olarak sorbitol, mannitol, xylitol, erythritol sayılabilir. Vücuda alındıklarında bütün şeker alkolleri yavaş ve çok az miktarda emilirler ve bu nedenle çok az kalori vericidirler. Sorbitol ısıya dayanıklıdır, pişirilmekle tadı kaybolmaz veya acılaşmaz, ayrıca, kıvam arttırıcı özellikleri olduğundan reçel, marmelat gibi tatlıların ve çikletlerin yapımı için uygundur. Eğer aşırı şekilde tüketilirlerse gaz ve ishal yapabilirler. Örneğin bir insan için günlük 50 gr üzerindeki sorbitol veya 20 gr üzerindeki mannitol bu tür yakınmalara neden olabilir. Bu nedenle tüketilen gıda maddesinin üzerinde gıda içeriğini gösteren etiketler mutlaka okunmalıdır.

2. Kalori içermeyen tatlandırıcılar:

Bunlar, günlük kullanılan miktarlarda kalori içermezler.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Food and Drug Administiration (FDA) tarafından kullanılması uygun görülen 5 çeşit yapay tatlandırıcı vardır. Bunlar Acesulfame, Saccharin, Aspartame, Sucralose ve Neotame dir. Ülkemizde Sakkarin, Siklamat, Aspartam kullanımdadır.

a. Sakkarin

Sakkarin, sıcak ve soğuk yiyecek ve içecekleri tatlandırmak amacıyla kullanılabilir. Çay şekerinden 200-700 kat daha tatlıdır. Ağızda metalik bir tad bırakmaktadır. Yemeklerle birlikte pişirildiğinde bu acı tad artar. Farelerde oldukça yüksek dozlarda uygulanmasının mesane kanserleri gelişim riskini arttırdığı gerekçesi ile 1977 ylında Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanımı yasaklanmıştır. Ancak daha sonradan yapılan birçok çalışma ve sakkarin kullanan hasta sayısının artmasıyla, günlük kullanım dozlarında bu risk saptanmadığından Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü ve FDA tarafından kullanımında sakınca olmadığı bildirilmiştir. Piyasada Sakarin 20 mg/200 tb, 40 mg/100 tb, Sakarin-oro 20 mg/100 tb ve 200 tb, Sakkarin 15 mg/200 tb, Hermesetas 12,5 mg/300 ve 1200 tb. olarak bulunmaktadır. Her 10 mg’ı 4.5 gr. şeker (1 kesme şeker) eşdeğerindedir. Günlük doz 5 mg/kg olup, maksimum günlük doz 15 mg/kg dır. Günlük ortalama 15-20 tablet gibi dozlarda emniyetle kullanılabilir.

b. Aspartam

Aspartam diğer bir düşük kalorili tatlandırıcıdır ve aminoasit yapısındadır. Şekerden 160-220 kat daha tatlıdır. Günlük dozlarda (15-20 tablet) zararlı yan etkisi yoktur. Aminoasit yapısında olduğu için yüksek ısılarda tat düzeyi azalır. Diyet kola ve cikletlerin tatlandırılmasında kullanılmaktadır. Ağızda metalik tad bırakmaz. Fenilketonüri denen doğumsal hastalığın varlığında kullanılmamalıdır. Bu hastalıkta aspartamda bulunan bir aminoasit olan fenilalanin vücutta zararlı miktarlarda birikme yapabilmektedir. Piyasada Canderel 18 mg/100 tb ve 300 tb, Demi Canderel 10 mg/100 tb ve 300 tb., Sanpa 10 mg/100 tb ve 300 tb, Sanpa Gold toz %3, Nutra-tat 20 mg/100 tb, Aspartil 20 mg/100 tb. formları bulunmakta olup, gıda katkılarından sorumlu FAO/WHO ortak uzman komitesi tarafından, alınmasına izin verilen günlük maksimum doz 40 mg/kg dır.

c. Siklamat

Piyasada Dulcaryl 100 eff tb (sodyum siklamat 125 mg ve sodyum sakkarin 12.5 mg) ve Dulcaryl ¼ doz eff. tb, Dolçe ½ eff (sodyum siklamat 30 mg ve sodyum sakkarin 3 mg)/100 ve 300 tb, Dolçe eff (sodyum siklamat 60 mg ve sodyum sakkarin 6 mg)/100 ve 500 tb, Tadalin eff (sodyum siklamat 40 mg ve sodyum sakkarin 4 mg)/100 tb olarak vardır. Yarım tablet Dulcaryl 100 veya 2 tb Dulcaryl ¼ tb 1 kesme şeker ya da 1 tatlı kaşığı şekerle aynı düzeyde tat vericidir.

Düşük kalorili tatlandırıcılar güvenlimidir?

Düşük kalorili tatlandıcılar çok sayıda değişik çalışmalara tabi tutulduktan sonra kullanıma girmiş ve sonuç olarak çocuk ve hamileler de dahil güvenle kullanılabileceği gösterilmiştir. Ancak nadir durumlarda, örneğin fenilketonüri gibi durumlara aspartam ve türevi tatlandırıcıların kullanımı sakıncalıdır.

Azaltılmış kalorili veya düşük kalorili tatlandırıcıların avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Azaltılmış veya düşük kalorili tatlandırıcılarla yapılan gıdalar şeker ile hazırlanan gıdalara göre daha az kalori içermektedirler. Bu nedenle kişilerin kilo vermesinde ve verilen kiloların geri alınmamasında yardımcı olabilirler. Bununla birlikte düşük kalorili tatlandırıcı ile yapılan “şekersiz” denilen gıda ürünleri yüksek miktarlarda yağ içererek, normal şekerli formlarına göre daha fazla kalori ihtiva edebilirler. Alınan gıdaların üzerindeki gıda içeriğini gösteren etiketler mutlaka dikkatlice okunmalıdır.

Diğer önemli bir nokta da enerji veren tatlandırıcılarla (fruktoz, sorbitol) yapılmış bal, reçel, çikolata gibi yiyeceklerin masum olmadığının bilinmesidir. Fazla miktarda alındıklarında kan şekerini yükseltebilir ve kilo artımına sebep olabilirler. Diyabetliler için yapıldığı bildirilen bu ürünler sınırsız olarak tüketilmemelidir.

HİPOGLİSEMİ

HİPOGLİSEMİ

Tanım: Vücudunuzun işleyişin normal bir şekilde sürdürebilmesi için kan şekeri seviyesinin 70-110 mg/dl civarında veya doktorunuzun sizin için uygun gördüğü düzeyde olması gerekir. Kan şekeriniz 70 mg/dl nin altına düştüğü zaman düşük kan şekeri sürecine girmişsiniz demektir.

Hipoglisemi Oluşumunun Nedenleri:

  • İnsülin veya şeker düşürücü hapların dozlarının fazla uygulanması,
  • Düzenli olarak alınması gereken öğünlerin yeterince veya hiç alınmaması,
  • Egzersiz sırasında ve sonrasında yapılan egzersizin arttırdığı enerji ihtiyacını dengeleyecek kadar ek gıda alınmaması (egzersizin enerji tüketimini arttırıcı etkisinin 8-10 saat devam edeceğini ve bu dönemde alınan gıda miktarının arttırılması ve insülin dozunun azaltılması gerektiği unutulmamalıdır.)
  • İshal veya diğer eşlik eden besinlerin barsaktan emilmesini azaltan sağlık problemlerine bağlı olarak ortaya çıkabilir.

Hipogliseminin Belirtileri Nelerdir:

Kan şekeriniz düştüğünde (70 mg/dl'den daha az ise) vücudunuz çoğu zaman sinyal verecektir, ancak vücudunuzun şekeriniz düştüğünde sinyal vermeyebileceğini de unutmayın.

· Sinirlilik,

· Titreme,

· Yorgunluk,

· Açlık hissi,

· Soğuk terleme,

· Baş ağrısı,

· Bulanık görme,

· Çarpıntı,

· Dikkatinizi toplayamama, sizin fark edebileceğiniz belirtilerdir.

Hipoglisemide çevrenizdekiler sizdeki aşağıdaki değişiklikleri fark edebilirler, bunları genellikle siz fark edemezsiniz.

· Huzursuzluk,

· Genelde sakin bir insansanız saldırgan davranışlar; sinirli, saldırgan bir insansanız sakin bir hale bürünmeniz, gibi karakter değişiklikleri,

· Dalgınlık,

· Solukluk,

· Saçma konuşmalar,

· Uyku hali,

· Uykudan uyandırılamama,

· Bayılma,

Bu belirtilerden herhangi biri varsa kan şekerinizi ölçün, eğer kan şekerinizi ölçme imkanınız yoksa şekeriniz düştüğünü varsayarak ilave besin alabilirsiniz. Ancak belirtilerin yanıltıcı olabileceğini asla unutmayın.

Ne yapmalı ?

Basit şeker düşmelerinde toplam 10-20 gr karbonhidrat içeren besin almak gereklidir. Bunun yarısını hızla şekeri yükseltecek çay şekeri (3 tane kesme şeker) veya glukoz tabletleri (10 gr, genellikle kutu üzerinde belirtilmiştir) ile, diğer yarısını da bir dilim ekmek içeren bir küçük sandviç ile yapabilirsiniz. Eğer 15 dk içinde kendinizi daha iyi hissetmezseniz aynı miktar besini tekrar alabilirsiniz.

Bazı şekerli besinler: (Her biri yaklaşık 10 gr şeker (karbonhidrat) içerir)

3 kesme şeker
2 tatlı kaşığı toz şeker
1/2 su bardağı meyve suyu
1/2 su bardağı normal kola

Kan şekeriniz bunlara rağmen düşükse doktorunuza veya hemşirenize haber verin. Eğer hiçbirine ulaşamazsanız en yakın acil servise başvurun.

Eğer baygın olarak bulunduysanız ağızdan bir şey verilmemesi gerekir. Acil müdahale gereklidir. Eğer Glukagon mevcutsa şekildeki (şekil veya tarif) gibi hazırlandıktan sonra cilt altına veya kas içine yapılması gerekir. 10-15 dk içinde bir değişiklik olmazsa ikinci Glukagon'u verip 112 no'lu telefondan yardım isteyiniz. Damardan şekerli serum verilmesi ve tıbbi gözlem-müdahale gereklidir. Glukagon ile ayıldıktan sonra hastanın mutlaka doktoruna haber verilmesi gereklidir. Şiddetli hipoglisemi reaksiyonları her zaman doktora bildirilmesi gereken durumlardır.

Yanınızda şeker hastası olduğunuzu belirten, doktorunuzun, ailenizin telefonlarının yazılı olduğu bir kartı taşıyın.

Glukagon: Glukagon kan şekerini yükselten bir hormondur. İnsülin kullanan şeker hastalarının ulaşılabilir bir yerde bulundurmaları gereklidir. Eğer kan şekeriniz ağızdan şekerli besinler almanıza izin vermeyecek kadar düştü ise glukagon adlı ilacın kullanılması gereklidir. Bu insülin gibi iğne olarak yapılan ve 10-15 dk'da kan şekeri yükseltici etkisini göreceğiniz bir ilaçtır. Baygın durumda arkadaşlarınızın, ailenizin nasıl glukagon kullanılacağını bilmeleri çok önemlidir. Şeker düşüklüğünden bayıldığınızda glukagon'un yapılması hastaneye gitmeden ayılmanızı ve ağızdan ilave şeker almanızı bu sayede tamamen düzelmenizi sağlayabilir.

Önemli: Hipoglisemi düzeldikten sonra bu olayın niçin meydana geldiğini kendi kendinize sorun, geçerli bir neden bulamazsanız ilaç dozlarının azaltılması için mutlaka doktorunuza danışın

 
I heart FeedBurnerSubscribe in a readerSubscribe in a readerAdd to Google Reader or HomepageSubscribe in NewsGator OnlineSubscribe in RojoAdd ~~~~ Tüm diziler burada (LOST, Heroes, 24, vb)~~~~ to Newsburst from CNET News.comAdd to My AOLSubscribe in FeedLoungeAdd to netvibesSubscribe in BloglinesAdd to The Free DictionaryAdd to PlusmoSubscribe in NewsAlloyAdd to Excite MIXAdd to netomat HubAdd to fwickiAdd to WebwagAdd to Attensa