|
20 Eylül 2007 Perşembe
Diyabet Sözlüğü
Gebelikte Diyabet
|
Diyabet ve Hipertansiyon
|
Gönderen baytar zaman: 13:04 0 yorum
Etiketler: Diyabet, yüksek tansiyon
Diyabet ve Alkol
|
ORTAYA ÇIKABİLECEK PROBLEMLER
ORTAYA ÇIKABİLECEK PROBLEMLER
Ortaya Çıkabilecek Problemler
Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı) Tedavisi Sırasında Ortaya Çıkabilecek Problemler
Hipoglisemi: (Kan şekeriniz düşükse)
Kan şekerinin normal değerlerin altına düşmesidir. Başka sağlık problemi olmayan diyabetikler için kan şekerinin 70 mg/dl'nin altına inmesidir. Kan şekerinin hedef kan şekeri değerlerinin altına inmesi arzu edilmez.
Hipoglisemi;
- İnsülin veya şeker düşürücü hapların dozlarının fazla uygulanmasına bağlı,
- Düzenli olarak alınması gereken öğünlerin yeterince veya hiç alınmamasına bağlı,
- Egzersiz sırasında ve sonrasında yapılan egzersizin arttırdığı enerji ihtiyacını dengeleyecek kadar ek gıda alınmamasına bağlı (egzersizin enerji tüketimini arttırıcı etkisinin 8-10 saat devam edeceğini ve bu dönemde alınan gıda miktarının arttırılması ve insülin dozunun azaltılması gerektiği unutulmamalıdır.)
- İshal veya diğer eşlik eden besinlerin barsaktan emilmesini azaltan sağlık problemlerine bağlı
- Sinirlilik,
- Titreme,
- Yorgunluk,
- Açlık hissi,
- Soğuk terleme,
- Baş ağrısı,
- Bulanık görme,
- Çarpıntı,
- Dikkatinizi toplayamama
- Huzursuzluk,
- Genelde sakin bir insansanız saldırgan davranışlar; sinirli, saldırgan bir insansanız sakin bir hale bürünmeniz gibi karakter değişiklikleri,
- Dalgınlık,
- Solukluk,
- Saçma konuşmalar,
- Uyku hali,
- Uykudan uyandırılama,
- Bayılma.
- Bazı şekerli besinler: (Her biri yaklaşık 10 gr şeker (karbonhidrat) içerir)
- 3 kesme şeker
- 2 tatlı kaşığı toz şeker
- 1/2 su bardağı meyve suyu
- 1/2 su bardağı normal kola
- Şeker hastalığının tedavisi için kullandığınız ilaçları veya insülini gerektiği kadar almama veya düzenli kullanmama,
- Diğer hastalıkların seyrinde (infeksiyon hastalıkları, iltahaplanma, soğuk algınlığı...)
- Diyete uymama,
- Her zaman yaptığınız egzersiz yapmama,
- Şeker yükselten ilaçların kullanımı (Kortizol içeren ilaçlar...)
- Almakta olduğunuz tedavinin yeterli gelmemesi. (Haplardan insüline geçmek gerekiyorsa)
- Her zamankinden daha fazla susama ve su içme,
- Her zamankinden daha fazla acıkma ve yemek yeme,
- Çok sık idrar yapma,
- Gece sık olarak idrar yapmak için uykudan uyanma,
- Cildinizde kuruma,
- Halsizlik, yorgunluk,
- Bulanık görme,
- Yaraların geç iyileşmesi.
- Diyetinize ve tedavinize uyun,
- Bol sıvı alın,
- Kan şekerinizi ve ateşinizi düzenli takip edin,
- Kan şekeriniz sürekli yüksek seyrediyor ve hap kullanıyorsanız doktorunuzu arayın; insülin tedavisi başlanması gerekli olabilir, eğer insülin kullanıyorsanız insülin dozlarınızı arttırmanız gerekebilir. Düzelme olmazsa doktorunuza danışın. İnsülininizin bozulmuş olabileceğini de unutmayın.
- Ateşiniz varsa doktorunuzun sizi muayene etmesi gerekebilir.
- 1. Diyabetik Ketoasidoz:
Daha çok Tip 1 diyabetik hastalarda insülin eksikliğine bağlı olarak gelişir. Vücudumuzun başlıca enerji kaynağı olan şeker(glikoz) insülin eksikliğinde hücre içine giremez ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjiyi üretemez. Vücudumuz insülin eksikliğinde enerji olarak yağları ve proteinleri kullanır. Bunun sonucunda vücudumuzda keton cisimleri artar ve idrara geçer, idrarda aseton çıkar. Kan şekeri ve keton cisimleri artışı ile hastanın şuuru giderek bulanır ve tedavi edilmezse koma tablosu oluşur.Belirtileri:
- Çok su içme, (Her zamankinden daha fazla susama ve su içme)
- Mide bulantısı ve kusma,
- Çok sık idrar yapma,
- Gece sık olarak idrar yapmak için uykudan uyanma,
- Karın ağrısı,
- Cildinizde kuruma,
- Halsizlik,
- Yorgunluk,
- Bulanık görme,
- Hızlı ve derin soluk alıp verme,
- Nefesinizin çürük elma (aseton) kokması.
Nasıl tedavi edilir?
an şekeriniz yüksek ve idrarda keton varsa mutlaka doktorunuza haber veriniz veya en yakın acil servise başvurunuz. Bu kendi başına tedavi edebileceğiniz bir durum değildir! - 2. Hiperozmolar hiperglisemik nonketotik koma:
Genellikle Tip 2 diyabetik şeker hastalarında, özellikle sıvı ihtiyacını karşılamakta zorlanan yaşlı hastalarda görülür. Kan şekeri çok yüksek değerlere çıkar, çok ağır su eksikliği vardır. Kanda ve idrarda keton cisimleri yoktur. Tedavisinin hastanede yapılması gerekir. - Kalp krizi,
- İnme (Felç)
- Körlükle sonuçlanabilen göz problemleri (Diyabetik retinopati)
- Şeker hastalığına bağlı böbrek hastalığı (Diyabetik nefropati)
- Şeker hastalığına bağlı olarak sinirlerin harap olması (Diyabetik nöropati)
- Periferik damar hastalığı (Bacağı besleyen damarlarda damar sertliğine bağlı daralma, bunun sonucunda dolaşım yetersizliği)
- Diyabetik ayak problemleri ( Ayakta gelişen yaraların iyileşmemesi ve yayılması)
- Cinsel sorunlar (İmpotans)
olarak ortaya çıkabilir.
Hipogliseminin Belirtileri Nelerdir:
Kan şekeriniz düştüğünde (70 mg/dl'den daha az ise) vücudunuz çoğu zaman sinyal verecektir, ancak vücudunuzun şekeriniz düştüğnde sinyal vermeyebileceğini de unutmayın.
sizin fark edebileceğiniz belirtilerdir.
Hipoglisemide çevrenizdekiler sizdeki aşağıdaki değişiklikleri fark edebilirler, bunları genellikle siz fark edemezsiniz.
Bu belirtilerden herhangi biri varsa kan şekerinizi ölçün, eğer kan şekerinizi ölçme imkanınız yoksa şekeriniz düştüğünü varsayarak ilave besin alabilirsiniz. Ancak belirtilerin yanıltıcı olabileceğini asla unutmayın.
Ne yapmalı?
Basit şeker düşmelerinde toplam 10-20 gr katbonhidrat içeren besin almak gereklidir. Bunun yarısını hızla şekeri yükseltecek çay şekeri (3 tane kesme şeker) veya glukoz tabletleri (10 gr, genellikle kutu üzereinde belirtilmiştir) ile, diğer yarısını da bir dilim ekmek içeren bir küçük sandviç ile yapabilirsiniz. Eğer 15 dk içinde kendinizi daha iyi hissetmezseniz aynı miktar besini tekrar alabilirsiniz.
Kan şekeriniz bunlara rağmen düşükse doktorunuza veya hemşirenize haber verin. Eğer hiçbirine ulaşamazsanız en yakın acil servise başvurun.
Eğer baygın olarak bulunduysanız ağızdan bir şey verilmemesi gerekir. Acil müdahele gereklidir. Eğer Glukagen mevcutsa şekildeki (şekil veya tarif) gibi hazırlandıktan sonra cilt altına veya kas içine yapılması gerekir. 10-15 dk içinde bir değişiklik olmazsa ikinci Glukagen'i verip 112 no'lu telefondan yardım isteyiniz. Damardan şekerli serum verilmesi ve tıbbi gözlem-müdahale gereklidir. Glukagen ile ayıldıktan sonra hastanın mutlaka doktoruna haber verilmesi gereklidir. Şiddetli hipoglisemi reaksiyonları her zaman doktora bildirilmesi gereken durumlardır.
Yanınızda şeker hastası olduğunuzu belirten, doktorunuzun, ailenizin telefonlarının yazılı olduğu bir kartı taşıyın.
Glukagon:
Glukagon kan şekerini yükselten bir hormondur. İnsülin kullanan şeker hastalarının ulaşılabilir bir yerde bulundurmaları gereklidir. Eğer kan şekeriniz ağızdan şekerli besinler almanıza izin vermeyecek kadar düştü ise glukagon içeren Glukagen adlı ilacın kullanılması gereklidir. Bu insülin gibi iğne olarak yapılan ve 10-15 dk'da kan şekeri yükselticiş etkisini göreceğiniz bir ilaçtır. Baygın durumda arkadaşlarınızın, iş arkadaşlarınızın, ailenizin nasıl glukagen kullanılacağını bilmeleri çok önemlidir. Şeker düşüklüğünden bayıldığınızda glukagen'in yapılması hastaneye gitmeden ayılmanızı ve ağızdan ilave şeker almanızı bu sayede tamamen düzelmenizi sağlayabilir.
Önemli:
Hipoglisemi düzeldikten sonra bu olayın niçin meydana geldiğini kendi kendinize sorun, geçerli bir neden bulamazsanız ilaç dozlarının azaltılması için mutlaka doktorunuza danışın.
Hiperglisemi: (Kan şekeri çok yüksekse)
Açlık kan şekeri normalde 70-110 mg/dl arasındadır. Kan şekerinin normal değerlerin üzerine çıkması hiperglisemi olarak adlandırılır.
Kan şekerini neler yükseltir?
Kan şekeri yükselmesinin belirtileri nelerdir?
Ne yapmalı?
Hiperglisemik Komalar:
Uzun Dönemde Ortaya Çıkan Komplikasyonlar
Şeker hastalığının seyrinde, özellikle kan şekeri kontrolü sağlanamayan diyabetiklerde aşağıdaki durumlar ortaya çıkabilir.
Unutmayın iyi kan şekeri kontrolü sağlıklı bir hayat sürmenizi sağlar.
DİYABET KONTROLU NEDİR
DİYABET KONTROLU NEDİR
Diyabet Kontrolü Nedir ?
Şeker hastalığı olmayan insanlarda kan şekeri açlıkta 70-110 mg/dl arasında, toklukta (yemekten 2 saat sonra) 140 mg/dl'nin altındadır.
Diyabet tedavisinde de hedef kan şekeri değerlerinizi normal sınrlarda tutmaktır. Kan şekeri düzeyinizi normal sınırlara yakın değerlerde tutmanız, ilerleyen zaman içinde diyabetle ilişkili sağlık sorunlarından sizi uzak tutacaktır.
Aç karnına | Yemeklerden 2 saat sonra | HbA1C | |
---|---|---|---|
İdeal-Normal Bireyler | 110 mg/dl'e kadar | 140 mg/dl'e kadar | %6'a kadar |
Diyabetik hastalar için hedef değerler | 80-120 mg/dl | 100-140 mg/dl | %7'e kadar |
Yukarıdaki hedefler şeker hastalığı ile birlikte başka sağlık problemi olmayan hastalar için belirtilmiştir. Sizin ideal kan şekeri hedeflerinizin ne olması gerektiğini doktorunuza danışmalısısnız.
Gönderen baytar zaman: 12:22 0 yorum
Etiketler: Diyabet, şeker değerleri
EGZERSİZLER
EGZERSİZLER
Uygun fizik aktivite sağlık problemi olan veya olmayan herkesin sağlığı için iyidir. Şeker hastalarında egzersiz kan şekerinizi daha iyi kontrol altında tutmanızı sağlar. Aktivite vücuttaki şekerin daha hızlı tüketilmesini sağlar. Fazla kilolarınızdan kurtulmanıza yardımcı olur. Kendinizi daha iyi hissedersiniz.
Egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışarak tıbbi kontrolden geçmelisiniz.Yapmak istediğiniz egzersiz programını kısıtlayabilecek bir sağlık probleminizin olup olmadığını sormalısınız. Eğer insülin veya şeker düşürücü hap kullanıyorsanız egzersiz sırasında veya sonrasında kan şekerinizin düşebileceğini mutlaka aklınızda tutarak bunun için önleminizi alın. (Bkz Önlemler) Egzersiz olarak saymadığınız günlük işleriniz bile enerji tüketiminizin artmasına yol açarak kan şekerinizi düşürebilir. Örneğin alışveriş yapmak, bahçede çalışmak, uzun yürüyüş yapmak, yüzmek, dans etmek, ev işleri...
Yürüyüş (yapabildiğiniz kadar tempolu) en uygun egzersizdir. Bunun için bütün ihtiyacınız bir çift lastiği sıkmayan pamuklu çorap ve ayağınıza iyi uyan, vurmayan bir çift ayakkabıdır.
Yapılacak egzersize ve kan şekeri değerlerinize göre hipoglisemi yaşamamak için ek gıda almanız gerekebilir. Kan şekeri değerlerinize ve yapacağınız egzersizin şiddetine göre ilave olarak almanız gereken besinler tabloda gösterilmiştir. ( 1ekmek= 1 dilim ekmek veya yerine yiyebileceğiniz bir besin. Besin değişim tablosunda eşdeğer yiyecekler gösterilecektir)
Egzersiz Tipi | Kan Şekeri (mg/dl) | Eklenecek Besin | Örnek Gıda |
---|---|---|---|
Kısa süreli(30 dk.dan az) ve hafif-orta şiddette egzersiz (1-2 km yürümek, bisiklete binmek...) | 100'ün altında | 25 gr karbonhidrat | 1 ekmek ve bir meyve |
100-180 arası | 10-15 gr karbonhidrat | 1 ekmek veya 1 meyve | |
180-240 arası | Ek gıda gerekmez | Ek gıda gerekmez | |
30-60 dk arası orta şiddette (tenis, yüzme, koşu, bisiklete binme, bahçede çalışmak, voleybol...) | 100'ün altında | 25 gr karbonhidrat 6 gr protein | 1 ekmek, 1 meyve ve 1 et, yarım saat sonra 1 meyve |
100-180 arası | 15 gr karbonhidrat 6 gr protein | 1 ekmek ve 1 et | |
180-240 arası | 10-15 gr karbonhidrat | 1 ekmek veya 1 meyve | |
30-60 dk arası şiddetli (futbol, basketbol, zorlu bisiklet veya yüzme) | 100'ün altında | 30-40 gr karbonhidrat 20 gr protein | 2 ekmek, 2 et, ve 1 meyve |
100-180 arası | 15-20 gr karbonhidrat 6 gr protein | 2 ekmek ve 1 et | |
180-240 arası | 10-15 gr karbonhidrat | 1 ekmek veya 1 meyve | |
60-120 dk şiddetli (futbol, basketbol, zorlu bisiklet veya yüzme) | 100'ün altında | 50 gr karbonhidrat 20 gr protein | 2 ekmek, 2 et, 1 süt ve 1 meyve |
100-180 arası | 25-50 gr karbonhidrat 6 gr protein | 1 ekmek, 1 et ve 1süt veya 1 meyve | |
180-240 arası | 10-15 gr karbonhidrat | 1 ekmek veya 1 meyve |
Çok Önemli !
Kan şekeriniz 250 mg/dl 'den fazla veya idrarda ketonunuz varsa egzersiz yapmayın.
DİYABET VE KALITIM
Diyabete Bağlı Gelişen Bazı Göz Problemleri
Ben diyabetliyim çocuklarım da diyabetli olur mu?
Diyabetli bir anne veya babanın zaman zaman aklına gelip tedirgin olmasına yol açan önemli sorulardan biri çocuklarınızda da diyabetin gelişip gelişmeyeceğidir. Bu bazen çocuk sahibi olma planlarını da etkileyebilen bir soru olabiliyor. Aşağıda bununla ilgili sizleri aydınlatacak bir yazı var:
Diyabet genetik olarak geçen bir hastalık. Ancak bu geçiş şekli çok basit değildir.
Kalıtımda birçok karışık mekanizma rol oynamaktadır. Bazı insanlar genetik olarak diyabete daha yatkın doğarlar.
Tip 1 ve Tip 2 diyabetinin ortaya çıkmasında değişik nedenler rol oynayabilir. İki faktör önemlidir. Birincisi hastalığa kalıtımsal olarak meyilli olmanız, ikincisi çevrenizdeki bazı faktörlerin diyabet gelişimini tetiklemesidir. Genler tek başına yeterli değildir. Bunun bir kanıtı tek yumurta ikizleridir. Aynı genlere sahip olmalarına rağmen, ikizlerden biri Tip 1 diyabetli ise diğerinin Tip 2 diyabet olma olasılığı % 50'dir. İkizlerden birinin Tip 2 diyabetli olması durumunda ise diğerinin Tip 2 diyabet olma olasılığı % 75'tir.
Tip 1 diyabet
Bir çok vakada insanlar risk faktörlerini ebeveynlerinden kalıtımsal olarak alırlar. Araştırıcılar, genetik olarak risk altındaki bireylerin büyük bir bölümünde Tip 1 diyabetin gelişmediğini fark etmişler ve çevredeki faktörlerin neler olduğunu bulmaya çalışmışlardır. Tetikleyici faktörlerden birinin soğuk hava koşulları olabileceği düşünülmüştür. Çünkü Tip 1 diyabetin soğuk ülkelerde ve kışın yaza oranla daha sık geliştiği gösterilmiştir. Diğer bir tetikleyici etken virüslerdir. Diyetin de rol oynayabileceği düşünülmektedir. Çünkü Tip 1 diyabet, anne sütünü uzun süre alan veya daha geç aylarda katı yiyeceklere geçen çocuklarda nispeten az görülmektedir.
Bir çok insanda Tip 1 diyabetin gelişmesi uzun yıllar almaktadır. Araştırmalarda Tip 1 diyabetli hastaların yakın akrabalarının bir kısmında otoantikorların (vücudun kendi hücrelerini yabancı kabul edip onları yok etmek için geliştirdiği savunma maddeleri) varlığı gösterilmiştir. İlerleyen yıllarda otoantikor pozitif olan kişilerde yüksek oranda diyabet geliştiği görülmüştür. Bu nedenle Tip 1 diyabetlilerin, 5 - 40 yaş arası birinci derece akrabalarında otoantikor varlığı araştırılmalıdır.
Tip 2 diyabet
Tip 2 diyabet, Tip 1'den daha kuvvetli bir genetik zemine sahiptir ve ek olarak çevresel faktörlere daha bağımlıdır.
Ailesinde diyabet sıklığı, Tip 2 diyabet için risk faktörlerinin başında gelmektedir. Amerikalı ve Avrupalılar liften fakir, çok yağlı ve karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmekte ve çok az egzersiz yapmaktadırlar. Dolayısıyla Tip 2 diyabet bu ülkelerde daha sık görülmektedir.
Şişmanlık Tip 2 diyabet için çok kuvvetli bir risk faktörüdür. Özellikle uzun zamandır fazla kilolu olanlar için risk artmaktadır.
Hamileliklerinde diyabet ortaya çıkan (gestasyonel diyabet) kadınların genellikle ailesel diyabet hikayeleri (özellikle anne tarafında) vardır. İleri yaşta hamile kalan ve aşırı kilolu kadınlar gestasyonel diyabete daha yatkındır.
Tip 1 diyabet ve çocuğunuzun riski
Bu konuda yapılan çok az çalışma mevcuttur ve bunlardan elde edilen bilgilerde çok yeterli değildir. Bu yetersiz çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre eğer Tip 1 diyabetli bir baba iseniz, çocuğunuzun diyabetli olma riski 17'de 1'dir. Eğer Tip 1 diyabetli anne iseniz ve çocuğunuzu 25 yaşından önce doğurduysanız, çocuğunuzun riski 100'de 1'dir. Eğer 11 yaşınızdan önce diyabet olmuşsanız, çocuğunuzun diyabetli olma riski daha geç yaşlarda diyabet gelişen kadınlara göre 2 kat daha fazladır. Eğer siz ve eşiniz Tip 1 diyabetli iseniz, risk 10'da 1 ile 4 arasındadır. Bazı testler riskin ne kadar olduğunun belirlenmesine yardımcı olabilir. Örneğin birçok Tip 1 diyabetli HLA-DR3 ve HLA-DR4 doku grubu genlerine sahiptir. Eğer siz ve çocuğunuz aynı genleri taşıyorsanız çocuğunuzun riski daha yüksektir.
Tip 2 diyabet ve çocuğunuzun riski
Tip 2 diyabet aile içinde yaygındır. Bu, genellikle çocukların, ebeveynlerinin yeme alışkanlığını ve yaşam tarzını benimsemelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun yanında genellikle uygun zemin de mevcuttur. Eğer Tip 2 diyabetliyseniz ve bu 50 yaşından önce tespit edilmişse çocuğunuzun diyabet riski 7'de 1, eğer 50 yaşından sonra tesbit edilmişse risk 13'te 1'dir. Eğer hem eşiniz hem de siz Tip 2 diyabetli iseniz risk 2'de 1'dir.
Riskin anlamı nedir?
Risk sadece olasılıklardan ibarettir ve kesin değildir. Bu yüzden düşük riske rağmen bir hastalığa yakalanabilir veya yüksek riske rağmen o hastalığa maruz kalmayabilirsiniz. Örneğin sigara içenlerin akciğer kanseri olma riskleri yüksektir. Fakat bazı sigara içenler hiçbir zaman akciğer kanserine yakalanmazlar. Bu faktörlerin hepsi çocuğunuzun yüksek risk altında olması durumunda bile diyabet gelişmeyebileceğini göstermektedir.
Şimdiye kadar bir çalışmaya katıldınız mı?
İnsanlarda diyabetin nasıl ortaya çıktığını, nasıl geçtiğini öğrenmek için birçok araştırma yapılmaktadır. Birgün sizin veya ailenizden bazı bireylerin bu tip araştırmalara katılması gerekebilir veya bunu siz talep edebilirsiniz. Diyabetin genetiğini inceleyebilmek için birçok çalışma yöntemleri uygulanmaktadır. Bazı araştırmacılar, Tip 2 diyabetli sayısı fazla olan aileler üzerinde çalışmaktadırlar. Buradaki amaç hangi genlerin Tip 2 diyabet ile bağlantısının olduğunu tespit etmektir. Diğer bir grup araştırıcı Tip 1 diyabetli hastaların yakınlarının kanlarında pankreasa karşı vücut tarafından oluşturulan antikorlara bakmışlardır. Bu sayede diyabet gelişme riski yüksek kişileri saptayabilmektedirler. Bu güne kadar olduğu gibi, bundan sonra da diyabet hakkında daha fazla bilgi edinmek için yapılmakta olan çalışmalar gelecekte diyabetin daha iyi tedavi edilebilmesini ve diyabetten korunmayı sağlayacaktır.
Genetik danışma
Eşlerden birinin diyabetli olması durumunda, çoğu kez evlenmeden önce genetik danışmanlık servislerinin çiftlere yol göstermesi gerekir. Özellikle eşlerden bayan olan Tip 1 diyabetli ise böyle bir sorun gündeme gelir, çünkü bu vakalar çocuk sahibi olmak için uygun yaşlardadır. Günümüzde çocuk sahibi olmayı planlayan Tip 1 diyabetli kadının, başka bir sağlık sorunu yoksa , uygun izlemlerle çocuk sahibi olmasına engel bir durum yoktur. Bu risk hem anne hem de baba için oldukça düşük olmasına rağmen, tip 1 diyabetli bir annenin çocuğunda Tip 1 diyabet gelişme riski, diyabetik babanın çocuğunun riskine oranla daha düşüktür.
Ancak, burada unutulmaması gereken en önemli konu, çocuk sahibi olmayı planlayan kadının gebe kalmadan önce, diyabetinin iyi ayarlanmasıdır. Zira, şekeri iyi ayarlanmamış diyabetik kadının gebe kalması durumunda doğacak çocukta sakatlık gelişme riskinin yüksek olacağı bilinen bir gerçektir. Ancak hamilelik öncesi kan şekeri kontrolü uygun olan ve hamilelik süresince de kan şekeri kontrolü uygun şekilde sağlanan hastalarda bebeğin sağlıklı olma olasılığı diyabeti olmayan kadınlardan farklı değildir.
Diyabetin ayarlı olup olmadığı HbA1c adı verilen test ile ve günlük yapılan kan şekeri ölçümleri ile anlaşılabilir. HbA1c'nin %7'nin altında olması gerekir. Bu şekilde gebe kalan anne adayının gebelik boyunca çok sık kontrol muayenelerine gelmesi, bu arada bebeğin gelişmesinin yakın takibi ve annede komplikasyonlar yönünden en gerekli incelemelerin (göz muayenesi, kan basıncı, mikroalbuminüri ölçümü v.b.) yapılması ihmal edilmemelidir.
DİYABETİK RETİNOPATİ
Diyabet,hastalarda bazı göz bozukluklarına zemin hazırlar. Örneğin göz tansiyonu (glokom) ve katarakt (göz merceğinin bulanıklaşması) şeker hastalarında normalden iki kat daha fazla görülmektedir. Fakat en önemli göz bozukluğu diyabete bağlı `retinopati´dir (Gözün görmemizi sağlayan tabakasının diyabete bağlı hasar görmesidir). Diyabete bağlı retinopati (diyabetik retinopati = kısaca DR ),tüm dünyada görme kaybı yapan nedenlerin başında gelmektedir.Her yıl dünyada 25000 şeker hastasını kör bırakmaktadır..Kör olma riski şeker hastalarında şeker hastası olmayanlara göre 25 kat daha fazladır (Prevent Blindness America).Diyabetik retinopati,şeker hastalarının yaklaşık yarısında hafif ya da şiddetli düzeyde görülür.Bu nedenle birçok kliniğin birlikte yürüttüğü çok merkezli çalışmalarla hastalığın nasıl ilerlediği,risk faktörleri ve tedavi yöntemleri incelenmektedir.
Diyabetik retinopati (DR) görülme sıklığı tip 1 diyabette 0-4 yaş arasında %0-7, 5-9 yaşlar arasında %,10-16 yaşlar arasında `-71, 17-50 yaşlar arasında oranlarındadır. Şeker hastalığındaki retina bozukluğu retina kan dolaşımındaki değişikliklere bağlıdır. Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber damar çeperinden sızıntı ya da kanlanma bozuklukları bu duruma yol açmaktadır. İlkin gözün ağ-tabakasında (retina) noktasal ve daha büyük kanamalar,mikro-anevrizmalar (baloncuklar) ve damarlardan sızıntılar görülür.Daha sonra bunlar kanama eğilimli yeni kılcal damarların gelişmesine yol açarlar.Bu damar gelişimleri yaklaşık 13-15 yıl sonra ortaya çıkmaya başlar. 26-50 yaşlar arasında,hastaların &'sında göz bulguları artık gelişmiştir.15 yaşında sonra pubertenin (buluğ çağında) de hormonal etkileriyle,tip 1 diyabette retinopati sıklığı hızla artacaktır.
Tip 2 diyabette is retinopati görülme sıklığı yine hastalığın süresiyle doğru orantılıdır ama bazen diyabetik retinopati hastalığın ilk belirtisi de olabilir. Bunun nedeni diyabetin henüz klinik olarak anlaşılamadan yıllarca sürmüş olmasıdır. Tekrar vurgulamak gerekirse diyabetik retinopati,, diyabet henüz fark edilmeden ortaya çıkmış olabilir.
Bazı önemli noktaları şu satırbaşları ile özetleyebiliriz:
Hipertansiyonun kontrolu:
Bir klinik çalışmada,insüline bağımlı diyabetiklerde sistolik (büyük) tansiyonun yükselmesi DR olasılığına işaret etmekte,diastolik(küçük) tansiyonun yükselmesi ise DR nin ilerlemekte olduğunu göstermektedir.Kronik hipertansiyonlu hastalarda damarlar giderek daralacak,bu da retinanın kanlanmasını bozarak yeni damar oluşumlarına zemin hazırlayacaktır.Ayrıca diyabetiklerde felç,kalp ve böbrek hastalıkları da sık görüldüğü için tansiyonun kontrolü ayrıca önem taşımaktadır.
Kan şekerinin kontrolü:
Bugün bu konuda kesin bir sonuca varılmamakla birlikte,şeker hastalığının başında kan şekerinin sıkı bir şekilde düzenlenmesi yararlı olabilir.Fakat geri dönüş noktası aşıldıktan sonra o kadar çok hormonal,biokimyasal ve hemodinamik etkiler görülmektedir ki,artık hiçbir sıkı şeker ayarlaması olayı geri çeviremez.
Gebelik:
Gebelikte retinada yeni kılcal damarların oluşması hızlanır ve şekerin kontrolü zorlaşır. Bu nedenle hamilelikte 2 ayda bir göz muayenesi tekrarlanmalıdır.Fluorescein anjiografinin bebek üzerince olumsuz etkisi olduğu ispatlanmamakla beraber mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.
Tedavi:
Şeker hastalığına bağlı retinopatide başlıca tedavi lazer uygulamasıdır. Sızıntı yapan baloncuklar kapatılır ve gözün kansız kaldığı için beslenemeyen kısımları lazer ışınlarıyla yok edilir.Lazer tedavisi kaybolan görmeyi geri getirmemekle birlikte 2 yıl içindeki görme kaybını anlamlı derecede azaltmaktadır(P oranında).Lazer tedavisine gerek duyulup duyulmadığı muayenelerde doktorunuz tarafında söylenecek,gerekli olgularda lazer tedavisine rehber olmak üzere göz damarlarının filmi çekilecektir (Fluorescein anjiografi=FFA).Eğer göz içinde görüşü engelleyen yaygın kanamalar varsa ya da yeni damar oluşumları büzülerek retina tabakasını yerinden ayırdıysa,vitreoretinal cerrahi gerekebilir.Bütün bu girişimlerin amacı yalnızca oluşabilecek kalıcı görme retina kaybını en azına indirgemektir. Her muayenede göz tansiyonu da bir bütün içinde değerlendirilmektedir.Çeşitli ilaçlar ve ameliyatlarla göz tansiyonu kontrol altına alınmakta ve gerekli tavsiyelerde bulunulmaktadır.Kataraktlar şeker hastalarında şeker hastaları olmayanlara göre iki kat sık görülmektedir.Bazı kez gözün lazer tedavisinin yapılabilmesi için kataraktın alınması gerekmektedir.Ayrıca katarakt ameliyatından sonra DR 'nin hızlanabileceğinden kontrollere çok önem verilmesi gerekmektedir.
Ne yapmalı:
Hastalığın önlenebilmesi için kan şekerinin ve kan basıncının iyi kontrolü ve düzenli kontrol en önemli koruyucu tedavidir. Üstelik anlaşılacağı gibi,şeker hastalığına bağlı görme bozuklukları oluşuna kadar beklemek de görme kayıplarının geri döndürülemeyecek düzeye kadar ilerlemesine yol açacaktır. Şeker hastalığına bağlı kanama ve sızıntılar keskin görmeyi sağlayan makula (sarı leke) dediğimiz noktada olmadıkça hastanın bunu farkederek doktora gitmesi imkansızdır.Yapabilecek tek şey düzenli aralıklarla,hiçbir belirti olmasa da,en az 6 ayda bir göz muayenesi olmaktır. Eğer göz dibinde bir bozukluk saptanırsa muayene aralıkları kısaltılacak ve gerekirse lazer tedavisi önerilecektir. Diğer göz bozuklukları da muayenelerde ayrıca ele alınacaktır.
Gönderen baytar zaman: 12:07 0 yorum
Etiketler: Diyabet, görme bozukluğu
Diyabetik Ayak Yaraları
Diyabetik Ayak Yaraları
Diyabetin tedavisinde tıptaki bilgi ve teknolojideki hızlı ilerlemeye rağmen diyabetik ayak problemleri önemli bir sağlık sorunu olarak karşımızda durmaya devam etmektedir. Diyabetik ayak yaraları önemli bir hastalık, ölüm ve ekonomik kayıp nedenidir. Diyabete bağlı hastane yatışlarının en sık nedenidir. Yaşam boyu diyabetik ayak geliştirme riski %25’tir ve her 30 saniyede bir dünya üzerinde bir yerlerde diyabete bağlı uzuv kaybı gelişmektedir. Dünya genelinde travma dışı nedenlere bağlı ayak kesilmesi (amputasyon) sebepleri arasında diyabet birinci sırada yer almaktadır ve tüm amputasyonların %25-90’ını kapsamaktadır. Diyabetik bir bireyin yıllık ayak ülseri geliştirme riski %2-6, sıklığı %3-8’dir. Tekrarlama riski 1. yılda %34, 3. yılda %61, 5. yılda %70’tir. Ortalama iyileşme süresi 11-14 haftadır ve yıllık ayak kesilmesi (amputasyon) oranı %15’tir. Diyabet için yapılan harcamaların %20’si ayak problemleri için olmaktadır. Buna karşın sadece iyi bir hasta eğitimi ve bakım ile kolaylıkla önlenebilen tek diyabet komplikasyonudur.
Sebebi
Diyabetik ayak ülserlerinin ana nedeni damarsal problemlerden kaynaklanan nöropati (sinir hasarı) ve/veya iskemi (kanlanma azalması) dir. Diyabet tanısı konduğu anda hastaların %10’unda nöropati veya vasküler hastalık mevcuttur. Tanı konduktan sonraki ilk bir yıl ayak ülserleri ve amputasyon için en riskli dönemdir. Nöropatiye bağlı ülserler en sık görülen şekildir ve duyusu azalmış ayağa uygunsuz mekanik yük binmesi neticesinde doku hasarı oluşması ile meydana gelir. Azalmış duyu hissi sonuçta dokunma, derin basınç, ısı ve eklem pozisyon algılamasında azalmaya yol açar. Periferik damar hastalığı diyabette özellikle diz ve topuk arasındaki damarları etkiler. Kan akımı azalmış ve yeterince beslenemeyen dokunun mekanik hasarı kolaylıkla iskemik ülser açılmasına neden olmaktadır. Otonom sinir hasarı ayakta terlemeyi azaltarak ayağın kurumasına ve derinin çatlamasına neden olarak enfeksiyon girişine ve yayılmasına zemin hazırlar.
Ülsere neden olan ayak hasarı travma (delici bir obje üzerine basmak), tekrarlayan (çıplak ayakla yürümek veya uygunsuz ayakkabı) veya sürekli (uzun süreli basınç uygulanması-yatağa bağımlı hastalarda topuk sürtünmesi) bir mekanik stres neticesinde gelişir. Yanıklar, böcek sokmaları veya hayvan ısırmaları gelişmekte olan ülkelerde diğer nedenler arasındadır. Eklem hareketinde azalma, ayakta oluşan nasırların uygunsuz tedavisi, kötü ayak hijyeni ve ayakta şekil bozuklukları diğer nedenleri oluşturmaktadır.
Yara İnfeksiyonu
Diyabetik ayaklı hastaların hepsinde infeksiyon gelişmese de hem hastanın ayağını hem de yaşamını tehdit eden önemli bir durumdur. Açık yaraların hepsi mikroorganizmalar için giriş kaynağıdır. İnfeksiyon klinik olarak iltihaplı akıntı, kızarıklık, ısı artışı, hassasiyet veya ağrı şeklinde tanımlanmaktadır. Diyabetik ayak infeksiyonlarının çoğunda ateş olmaz.
İnfekte bir yara varlığında mutlaka doku kültürü alınmalı ve iyi bir pasuman yapılmalıdır. Gerektiğinde yabancı cisim, dokuda gaz birikimi ve kemiğe yayılımın tespiti için röntgen filmi veya daha ileri görüntüleme teknikleri kullanılabilir.
Tedavi
Diyabetik ayak tedavisi bir ekip işidir ve bu konuda deneyimli bir merkezde yürütülmelidir. Bu takım başında bir endokrinolog veya diyabet tedavisi konusunda deneyimli bir iç hastalıkları uzmanı olmak üzere ortopedist, plastik cerrah, damar cerrahı, dermatolog, radyolog, diyabet hemşiresi ve ayak bakım uzmanından oluşur. Bu ekip başta iyi bir kan şeker kontrolü olmak üzere yara tedavisinde lokal yara mücadelesi, uygun antibiyotik tedavisi, damar problemlerinin tespiti ve tedavisini yürütmelidir.
Tedavinin ilk basamağında acil tedaviye ihtiyaç olup olmadığı iyi belirlenmelidir. Acil tedaviye ihtiyaç duyulan durumlar:
1. Ayağın kızarması ve şişmesi
2. Ayakta infeksiyon, renk bozukluğu, cilt altında gaz birikimi
3. Ayak cildinde pembeleşme, nabız alınamaması, kangren varlığı
Acil tedavi mutlak yatak istirahati, damardan uygun antibiyotik kullanımı, iyi kan şekeri kontrolü, infekte ve nekrotik dokuların uygun cerrahi yöntemlerle tedavisi ve pansumanını içermektedir.
Uzun dönemli tedavide infeksiyon ve yara bakımı yanında ağırlığa karşı gelen yükün azaltılması önemli bir yer tutmaktadır. Hastalar yara oluşan ayak üzerine mümkün olduğunca basmamalıdır, yeterli topuk desteği ile beraber yatak istirahati yaparak basınç azaltılmalıdır. Varsa nasırlar uzman ekip tarafından temizlenerek altındaki dokuya pansuman yapılmalıdır. Uygun antibiyotik tedavisi haftalarca sürebilir. Cerrahi tedavi ile ayaktaki şekil bozukluklarının düzeltilmesi yara iyileşmesini sağlar ve yeni yaraların açılmasını engeller.
Ayrıntılı damar değerlendirmesi kangren ile gelen tüm hastalarda şarttır. Diyabetik hastaların damar lezyonları genellikle birkaç seviyede birden olur. Bu damar daralmalarının tespitinde öncelikli yöntem doppler ultrasonografi ve anjiyografidir. Tedavisinde damarın anjiyografi sırasında genişletilmesi (anjiyoplasti) veya bypass cerrahisi kullanılır. Her iki tedavi şeklinin başarı oranları birbirine benzerdir. Bunların yanında sigaranın bırakılması, beslenme düzenlemesi, kolesterol düzeylerinin düşürülmesi, kan basıncı ve kan şekerinin iyi kontrolü bu tedavilerin başarısını doğrudan etkilemektedir.
Tüm bu tedavi yöntemlerine cevap alınamıyorsa veya ayak başlangıçta çok kötü durumdaysa tek tedavi şansı ayağın kesilmesi (amputasyon) olabilir. Zamanında yapılan müdahaleler hastanın yaşamını kurtarabilir.
Önleme
Ayaklarda yara açılmasını engellemek için uyulması gereken bazı kurallar vardır:
1. Ayaklar her gün muayene edilmelidir.
2. Sabun ve ılık su ile ayaklar hergün yıkanmalı ve uygun nemlendirici kullanılmalıdır.
3. Ayakkabılar giyilmeden önce içi kontrol edilmelidir.
4. Ayak ölçüsüne uygun ayakkabı alınmalıdır.
5. Parmakların rahat hareket ettiği içi geniş, bağcıklı ayakkabılar tercih edilmelidir.
6. Ayak ısı kaynaklarından uzak tutulmalıdır (ateş, radyatör, sıcak su torbası)
7. Evde ve dışarıda yalınayak dolaşılmamalı, önü kapalı ayakkabılar tercih edilmelidir.
Sonuç Olarak;
Ayak problemleri önlenebilir diyabet komplikasyonlarındandır. Hastaları gelişebilecek potansiyel problemler konusunda bilgilendirmek ve eğitmek önlemin temelini oluşturmaktadır. Diyabetik ayak yarası oluşmuşsa tedavisi uzman bir ekip tarafından yürütülmelidir.
Gönderen baytar zaman: 11:59 0 yorum
Etiketler: ayak bakımı, Diyabet
17 Eylül 2007 Pazartesi
YAPAY TATLANDIRICILAR
Diyabet kan şekeri yüksekliği ile seyreden metabolik, karmaşık bir hastalıktır. Bu nedenle tedavide esas amaç hastaların kan şekeri düzeylerini hedefe değerlere ulaşmasını sağlamaktır. Diyabetik bir hastada kan şekerini hedef düzeylere getirmek için yapılması gereken ilk şey hastanın günlük ihtiyacı olan enerjiyi verecek miktarda gıda almasını sağlamak ve çay şekeri gibi basit, rafine, kolay sindirilebilir, çabuk emilebilir şekerlerden uzak durmasını sağlamaktır. Tedavide her ne kadar şeker kısıtlaması yapılsa da diyabetik bir hasta günlük aldığı enerjinin yaklaşık olarak %50’lik bir kısmını yine şekerlerden sağlamaktadır. Ancak bu şekerler, gıdalarda bulunan kompleks, sindirimi süre gerektiren şekerleri olup, vücuda alındıklarında çay şekeri gibi hızla emilmez ve kan şekerini hızla yükseltmezler.
Günümüzde “şekersiz”, “diyet” gibi birçok ön isimlerle satılan birçok gıdanın (bisküvi, kola, reçel, ciklet vs.) içerisinde düşük kalori içeren ya da kalori içermeyen yapay tatlandırıcı denilen maddeler kullanılmaktadır. Bunun dışında diyabetik hastaların günlük gereksinimlerinde kullanılmak üzere (çay, tatlı vs.) değişik yapay tatlandırıcılar pazarda mevcuttur. Tatlandırıcıların, hem hastaların diyete uyumunu arttırarak, hem de gereksiz kalori almasına engelleyerek, sonuçta kilo alımına engel olacak ve kan şekeri regülasyonun sağlanmasına katkısı olacaktır. Günümüzde milyonlarca insan diyabet ya da şişmanlık nedeniyle tatlandırıcı kullanmaktadır.
Bu yazımızda diyabetik hastaları ülkemizde bulunan yapay tatlandırıcılar hakkında bilgilendirmek amaçlanmıştır.
Yapay tatlandırıcılar
Yapay tatlandırıcılar, normal şekere göre 160 ile 13000 kat daha fazla şeker tadı verirler. Çok az kalori içermeleri, vücuda alındıklarında çok az bir kısmının emilmesinden dolayı “düşük kalorili” veya “kalorisiz yapay tatlandırıcılar” olarak adlandırılırlar.
+=+67
Yapay tatlandırıcılar başlıca iki guruba ayrılırlar:
1. Kalorili tatlandırıcılar:
Bu gurup tatlandırıcıların enerji değeri vardır, ancak gram başına oldukça az kalori içerirler. Fazla miktarda alındıklarında kan şekerini yükseltebilirler. Bunlardan meyve şekeri (fruktoz) balda ve meyvede bulunur. Kek, pasta yapımında kullanılan tatlandırıcılar fruktozdur. Şeker alkolleri normal şekere göre %50-92 arasında tatlıdırlar ve paketlenmiş gıdalarda bulunurlar. Bunlara örnek olarak sorbitol, mannitol, xylitol, erythritol sayılabilir. Vücuda alındıklarında bütün şeker alkolleri yavaş ve çok az miktarda emilirler ve bu nedenle çok az kalori vericidirler. Sorbitol ısıya dayanıklıdır, pişirilmekle tadı kaybolmaz veya acılaşmaz, ayrıca, kıvam arttırıcı özellikleri olduğundan reçel, marmelat gibi tatlıların ve çikletlerin yapımı için uygundur. Eğer aşırı şekilde tüketilirlerse gaz ve ishal yapabilirler. Örneğin bir insan için günlük 50 gr üzerindeki sorbitol veya 20 gr üzerindeki mannitol bu tür yakınmalara neden olabilir. Bu nedenle tüketilen gıda maddesinin üzerinde gıda içeriğini gösteren etiketler mutlaka okunmalıdır.
2. Kalori içermeyen tatlandırıcılar:
Bunlar, günlük kullanılan miktarlarda kalori içermezler.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Food and Drug Administiration (FDA) tarafından kullanılması uygun görülen 5 çeşit yapay tatlandırıcı vardır. Bunlar Acesulfame, Saccharin, Aspartame, Sucralose ve Neotame dir. Ülkemizde Sakkarin, Siklamat, Aspartam kullanımdadır.
a. Sakkarin
Sakkarin, sıcak ve soğuk yiyecek ve içecekleri tatlandırmak amacıyla kullanılabilir. Çay şekerinden 200-700 kat daha tatlıdır. Ağızda metalik bir tad bırakmaktadır. Yemeklerle birlikte pişirildiğinde bu acı tad artar. Farelerde oldukça yüksek dozlarda uygulanmasının mesane kanserleri gelişim riskini arttırdığı gerekçesi ile 1977 ylında Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanımı yasaklanmıştır. Ancak daha sonradan yapılan birçok çalışma ve sakkarin kullanan hasta sayısının artmasıyla, günlük kullanım dozlarında bu risk saptanmadığından Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü ve FDA tarafından kullanımında sakınca olmadığı bildirilmiştir. Piyasada Sakarin 20 mg/200 tb, 40 mg/100 tb, Sakarin-oro 20 mg/100 tb ve 200 tb, Sakkarin 15 mg/200 tb, Hermesetas 12,5 mg/300 ve 1200 tb. olarak bulunmaktadır. Her 10 mg’ı 4.5 gr. şeker (1 kesme şeker) eşdeğerindedir. Günlük doz 5 mg/kg olup, maksimum günlük doz 15 mg/kg dır. Günlük ortalama 15-20 tablet gibi dozlarda emniyetle kullanılabilir.
b. Aspartam
Aspartam diğer bir düşük kalorili tatlandırıcıdır ve aminoasit yapısındadır. Şekerden 160-220 kat daha tatlıdır. Günlük dozlarda (15-20 tablet) zararlı yan etkisi yoktur. Aminoasit yapısında olduğu için yüksek ısılarda tat düzeyi azalır. Diyet kola ve cikletlerin tatlandırılmasında kullanılmaktadır. Ağızda metalik tad bırakmaz. Fenilketonüri denen doğumsal hastalığın varlığında kullanılmamalıdır. Bu hastalıkta aspartamda bulunan bir aminoasit olan fenilalanin vücutta zararlı miktarlarda birikme yapabilmektedir. Piyasada Canderel 18 mg/100 tb ve 300 tb, Demi Canderel 10 mg/100 tb ve 300 tb., Sanpa 10 mg/100 tb ve 300 tb, Sanpa Gold toz %3, Nutra-tat 20 mg/100 tb, Aspartil 20 mg/100 tb. formları bulunmakta olup, gıda katkılarından sorumlu FAO/WHO ortak uzman komitesi tarafından, alınmasına izin verilen günlük maksimum doz 40 mg/kg dır.
c. Siklamat
Piyasada Dulcaryl 100 eff tb (sodyum siklamat 125 mg ve sodyum sakkarin 12.5 mg) ve Dulcaryl ¼ doz eff. tb, Dolçe ½ eff (sodyum siklamat 30 mg ve sodyum sakkarin 3 mg)/100 ve 300 tb, Dolçe eff (sodyum siklamat 60 mg ve sodyum sakkarin 6 mg)/100 ve 500 tb, Tadalin eff (sodyum siklamat 40 mg ve sodyum sakkarin 4 mg)/100 tb olarak vardır. Yarım tablet Dulcaryl 100 veya 2 tb Dulcaryl ¼ tb 1 kesme şeker ya da 1 tatlı kaşığı şekerle aynı düzeyde tat vericidir.
Düşük kalorili tatlandırıcılar güvenlimidir?
Düşük kalorili tatlandıcılar çok sayıda değişik çalışmalara tabi tutulduktan sonra kullanıma girmiş ve sonuç olarak çocuk ve hamileler de dahil güvenle kullanılabileceği gösterilmiştir. Ancak nadir durumlarda, örneğin fenilketonüri gibi durumlara aspartam ve türevi tatlandırıcıların kullanımı sakıncalıdır.
Azaltılmış kalorili veya düşük kalorili tatlandırıcıların avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Azaltılmış veya düşük kalorili tatlandırıcılarla yapılan gıdalar şeker ile hazırlanan gıdalara göre daha az kalori içermektedirler. Bu nedenle kişilerin kilo vermesinde ve verilen kiloların geri alınmamasında yardımcı olabilirler. Bununla birlikte düşük kalorili tatlandırıcı ile yapılan “şekersiz” denilen gıda ürünleri yüksek miktarlarda yağ içererek, normal şekerli formlarına göre daha fazla kalori ihtiva edebilirler. Alınan gıdaların üzerindeki gıda içeriğini gösteren etiketler mutlaka dikkatlice okunmalıdır.
Diğer önemli bir nokta da enerji veren tatlandırıcılarla (fruktoz, sorbitol) yapılmış bal, reçel, çikolata gibi yiyeceklerin masum olmadığının bilinmesidir. Fazla miktarda alındıklarında kan şekerini yükseltebilir ve kilo artımına sebep olabilirler. Diyabetliler için yapıldığı bildirilen bu ürünler sınırsız olarak tüketilmemelidir.
Gönderen baytar zaman: 13:02 0 yorum
Etiketler: aspartam, Sakkarin, yapay tatlandırıcı
HİPOGLİSEMİ
HİPOGLİSEMİ
Tanım: Vücudunuzun işleyişin normal bir şekilde sürdürebilmesi için kan şekeri seviyesinin 70-110 mg/dl civarında veya doktorunuzun sizin için uygun gördüğü düzeyde olması gerekir. Kan şekeriniz 70 mg/dl nin altına düştüğü zaman düşük kan şekeri sürecine girmişsiniz demektir.
Hipoglisemi Oluşumunun Nedenleri:
- İnsülin veya şeker düşürücü hapların dozlarının fazla uygulanması,
- Düzenli olarak alınması gereken öğünlerin yeterince veya hiç alınmaması,
- Egzersiz sırasında ve sonrasında yapılan egzersizin arttırdığı enerji ihtiyacını dengeleyecek kadar ek gıda alınmaması (egzersizin enerji tüketimini arttırıcı etkisinin 8-10 saat devam edeceğini ve bu dönemde alınan gıda miktarının arttırılması ve insülin dozunun azaltılması gerektiği unutulmamalıdır.)
- İshal veya diğer eşlik eden besinlerin barsaktan emilmesini azaltan sağlık problemlerine bağlı olarak ortaya çıkabilir.
Hipogliseminin Belirtileri Nelerdir:
Kan şekeriniz düştüğünde (70 mg/dl'den daha az ise) vücudunuz çoğu zaman sinyal verecektir, ancak vücudunuzun şekeriniz düştüğünde sinyal vermeyebileceğini de unutmayın.
· Sinirlilik,
· Titreme,
· Yorgunluk,
· Açlık hissi,
· Soğuk terleme,
· Baş ağrısı,
· Bulanık görme,
· Çarpıntı,
· Dikkatinizi toplayamama, sizin fark edebileceğiniz belirtilerdir.
Hipoglisemide çevrenizdekiler sizdeki aşağıdaki değişiklikleri fark edebilirler, bunları genellikle siz fark edemezsiniz.
· Huzursuzluk,
· Genelde sakin bir insansanız saldırgan davranışlar; sinirli, saldırgan bir insansanız sakin bir hale bürünmeniz, gibi karakter değişiklikleri,
· Dalgınlık,
· Solukluk,
· Saçma konuşmalar,
· Uyku hali,
· Uykudan uyandırılamama,
· Bayılma,
Bu belirtilerden herhangi biri varsa kan şekerinizi ölçün, eğer kan şekerinizi ölçme imkanınız yoksa şekeriniz düştüğünü varsayarak ilave besin alabilirsiniz. Ancak belirtilerin yanıltıcı olabileceğini asla unutmayın.
Ne yapmalı ?
Basit şeker düşmelerinde toplam 10-20 gr karbonhidrat içeren besin almak gereklidir. Bunun yarısını hızla şekeri yükseltecek çay şekeri (3 tane kesme şeker) veya glukoz tabletleri (10 gr, genellikle kutu üzerinde belirtilmiştir) ile, diğer yarısını da bir dilim ekmek içeren bir küçük sandviç ile yapabilirsiniz. Eğer 15 dk içinde kendinizi daha iyi hissetmezseniz aynı miktar besini tekrar alabilirsiniz.
Bazı şekerli besinler: (Her biri yaklaşık 10 gr şeker (karbonhidrat) içerir)
3 kesme şeker
2 tatlı kaşığı toz şeker
1/2 su bardağı meyve suyu
1/2 su bardağı normal kola
Kan şekeriniz bunlara rağmen düşükse doktorunuza veya hemşirenize haber verin. Eğer hiçbirine ulaşamazsanız en yakın acil servise başvurun.
Eğer baygın olarak bulunduysanız ağızdan bir şey verilmemesi gerekir. Acil müdahale gereklidir. Eğer Glukagon mevcutsa şekildeki (şekil veya tarif) gibi hazırlandıktan sonra cilt altına veya kas içine yapılması gerekir. 10-15 dk içinde bir değişiklik olmazsa ikinci Glukagon'u verip 112 no'lu telefondan yardım isteyiniz. Damardan şekerli serum verilmesi ve tıbbi gözlem-müdahale gereklidir. Glukagon ile ayıldıktan sonra hastanın mutlaka doktoruna haber verilmesi gereklidir. Şiddetli hipoglisemi reaksiyonları her zaman doktora bildirilmesi gereken durumlardır.
Yanınızda şeker hastası olduğunuzu belirten, doktorunuzun, ailenizin telefonlarının yazılı olduğu bir kartı taşıyın.
Glukagon: Glukagon kan şekerini yükselten bir hormondur. İnsülin kullanan şeker hastalarının ulaşılabilir bir yerde bulundurmaları gereklidir. Eğer kan şekeriniz ağızdan şekerli besinler almanıza izin vermeyecek kadar düştü ise glukagon adlı ilacın kullanılması gereklidir. Bu insülin gibi iğne olarak yapılan ve 10-15 dk'da kan şekeri yükseltici etkisini göreceğiniz bir ilaçtır. Baygın durumda arkadaşlarınızın, ailenizin nasıl glukagon kullanılacağını bilmeleri çok önemlidir. Şeker düşüklüğünden bayıldığınızda glukagon'un yapılması hastaneye gitmeden ayılmanızı ve ağızdan ilave şeker almanızı bu sayede tamamen düzelmenizi sağlayabilir.
Gönderen baytar zaman: 13:00 0 yorum
Etiketler: Diyabet, düşük şeker